Ordu, Anayasa Mahkemesi’nin kararını bekliyor saygıyla... |
Bugün yaşananlar devletin kurumlarıyla hükümet arasındaki bir restleşme mi? Siyasetçinin restleşme hakkı yoktur. Aşamayacağınız bir güçle restleşemezsiniz. Aşamayacağınız güçlerin çizdiği tablo da ortada... Bugün laikliğin güvencesi olduğuna inanan ve laiklik konusunda aşırı duyarlılığı olan bir Milli Ordumuz var. Anayasa Mahkemesi’nin gücü, varlığı Kurtuluş Savaşı’nı kazanmış o Milli Ordu’nun darbe yapmasını önlemek için düşünülmüştür. Nitekim pek çok anayasa bilimcisi, hatta sosyal bilimci Anayasa Mahkemesi 1960’tan evvel olsaydı darbenin olmayacağını söylüyor. Neden? Anayasa Mahkemesi, Tahkikat Encümeni kurulması hakkındaki kanunu iptal ederdi ve gerilim düşerdi deniyor. Anayasa Mahkemesi’nin varlığı Milli Ordu’nun darbe yapmasını önlemek için düşünülmüştür dediniz. Peki bugün durum ne? Bugün durum farklı. Tahmin ettiğim kadarıyla, bilmiyorum, içlerinde yaşamıyorum ama ordu Anayasa Mahkemesi’nin vereceği kararı bekliyor saygıyla... Yoksa beklemezler miydi? Ağır töhmet altında bırakmak istemiyorum kimseyi. Şimdi buradaki bence en büyük ayrışma; yeni bir cumhuriyet ortaya çıkartmak isteyenler oldu iddiasıdır. İkinci Cumhuriyetçiler’in ifadeleri, İkinci Cumhuriyet’i destekleyen gazetelerin AK Parti’ye destek veren gazetelerle işbirliği dikkat çekiyor. İkinci bir cumhuriyet olabilir mi? Buna ’yeni bir cumhuriyet’ de diyebilirsiniz. Yeni bir cumhuriyetin olabilmesi için demin söylediğim kurumları aşmak gerekiyor. Ben hep darbelere karşı çıktım, yine karşıyım ama darbeleri önleyemedim. Kimse darbeleri önleyemedi. Darbeler geldiği zaman da oturup muhakeme etmek gerekiyor. ‘Bu darbe bir sonuçtur, bu darbenin nedenleri ne?’ diye. Keşke hiç darbe olmasa, keşke Türkiye deminden beri söylediğim gibi darbelerle yüzgöz hale gelmese. Ama bir olgu var, buna bir ’sosyal değişim’ de diyebilirsiniz, bir ’siyasi olgunlaşma’ da, ’başkalaşma’ da... Ne derseniz deyin vaka değişmez. Bugün bir siyasi vaka var. O da devletin temel niteliklerinden biri olan laiklik üzerinde bir önemli siyasal ve hukuksal ayrışım var. Bu ayrışımı gidermek için ne yapmak gerekiyor, ona bakmamız gerekiyor. Bu ayrışma, bu tartışma, bu kavga bugün Türkiye’nin milli birliği ile ilgili sıkıntı verir hale gelmiştir. Söylediğim gibi, AK Parti’nin kapatılması hakkında devlet boşluğu ortaya çıkacaktır. Elbet bu boşluk doldurulur, ama o doldurmanın bir bedeli olur. O faturayı düşürtmemiz gerekiyor. |
Türkiye darbelerle yüzgöz oldu |
Ordunun laiklik konusundaki duyarlılığını nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’de bir vakanın varlığını kabul etmemiz gerekiyor. Cumhuriyet’in kuruluşunda Milli Meclis var, Milli Misak var, Milli Ordu var. Üç ayaklı bir devlet kuruluşu yaşamışız. Bu üç kurumun da bu cumhuriyetin kuruluşunda, bağımsızlığında, anayasal düzene geçişinde önemli etkileri var. O nedenle bizim milli ordumuzu sadece Türk Silahlı Kuvvetleri olarak görmek mümkün değil. Bugüne kadar gelen siyasi hayatımızda da bu ortaya çıktı. Bu ortaya çıktığı için de çok tedbirli, çok dikkatli olmamız lazım. 1958 senesinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nde ilk darbe teşebbüsü Albay Cemal Yıldırım tarafından başlatılmıştı. Meşhur 9 subay hadisesi... Evet. O teşebbüsün üstüne dikkatle gidilmediği yolunda şikayetler vardır. Rahmetli Bayar derdi ki, “Biz, 27 Mayıs’ı hak ettik, çünkü o hadisede darbecileri beraat ettirdik. Muhbir Samet Kuşçu’yu 2 sene hapse mahkum ettik.” Sonra anlaşıldı ki 27 Mayıs’ın temelinde o darbe teşebbüsü var. O darbe teşebbüsünün temelinde Demokrat Parti’nin antidemokratik olma iddiası vardı. Ama dini istismar etmesi veyahut laikliği tehlikeye sokması gibi bir iddia yoktu. Ama oradan başlayan bir çizgi yaşadık. Bütün siyasi iktidarlar, siyasi taraflar bu darbe hadisesine çok dikkat etmek zorundalar. Çünkü Türkiye bir Batı Almanya değil. Batı Almanya demokrasiye geçti, 1946’lardan bu yana hiçbir askeri darbeyle karşılaşmadı, hatta darbe teşebbüsüyle de... Fransa aynı şekilde. Ama Türkiye öyle değil. Siyasetçilerin, siyasi partilerin, hatta siyaset bilimcilerin Türkiye’de ordu-siyaset ilişkisini çok dikkatle kavraması gerekiyor. Ama elbette bu darbeler dönemi de bitecek. KAPATMA DAVASINA BİZZAT ERDOĞAN SEBEBİYET VERDİ Peki ama nasıl? Benim gördüğüm şu var: Türkiye darbelerle yüzgöz oldu. Dikkat ederseniz son zamanlarda herkes darbeden söz açıyor, herkes darbe yapmaya kalkışıyor, herkes için iddianameler tanzim ediliyor. Anlı şanlı orgeneraller mahkemelere sevk ediliyor. Bugüne kadar hiç rastlanmamış askeri alanlarda aramalar yapılabiliyor ve ’darbe’ sözcüğünün geçmediği bir gün bile yok. Bir ülke bu kadar darbe ile içiçe yaşayamaz. Kendine güvenini kaybetmiş bir demokrasiyle ve siyasetçilerle karşı karşıyayız. Geceleri uykusu kaçan siyasetçiyle demokratik rejimi yaşatamazsınız. Onu bırakın, bugün AK Parti iktidarı için çok önemli bir dava var. Bir şeye çok dikkat etmemiz gerekiyor; böyle bir aşamada bu partinin kapatılmasının devlete vereceği zararı hesap etmek zorundayız. Ortaya çıkacak boşluğu, kaosu, sıkıntıları yeniden siyasi hayatı düzenlemenin zorluklarını dikkate almak zorundayız. Bu aşamada Anayasa Mahkemesi’nin kararı var. Bir yanda keskin hukuk var, kesin hukuk kuralları var. Anayasa Mahkemesi’ni sınırlayan geçmişteki içtihatlarıdır. Anayasa Mahkemesi’nin1960’lardan bu yana kapattığı dinci partilerle ilgili yargıları var, laiklik tarafı var ve çizdiği anayasal sınırlar var. Anayasa Mahkemesi’nin bütün siyasi partiler için limitler çizdiği gözüküyor. Bugün Anayasa Mahkemesi’ne karşı iktidar partisinin asabi tavrını anlayabilirim, duygusal olarak... Ama Anayasa Mahkemesi’ni töhmet altında bırakmadan, o kararları bilerek siyasete girdiklerini hesap etmeleri gerekiyor. 1998’de, 2001’de Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlar var. Bilhassa Fazilet Partisi’nin kapatılması kararı. Bu kararı görmezden gelerek demin söylediğim hataların yapılmasını anlamış değilim. Dolayısıyla bu yeni davaya bizzat Erdoğan sebebiyet vermiştir. |
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle