Önceki yazımda, çağı anlamadan İslâm'ı, Hz. Peygamber'i anlamadansa çağı da, İslâm'ı da anlayamayacağımız tespitinden yola çıkarak, bu dünyaya her tür "saldırı"ya açık olarak "fırlatılmış" bir varlık olarak insanın karşı karşıya kaldığı varoluş saldırılarına göğüs gerebilmesinin ancak peygamberî soluğun ve söz'ün yeniden-hayat ve hayatiyet kazandırılmasıyla mümkün olabileceğini söylemiştim.
Antik Greklerce sistemleştirilen pagan uygarlığın dölyatağı olan sekülerliğin yeni şekillerde yeniden icat edilmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkan ve "nevzuhûr" bir durum olan modernlik ya da (Peter Gay'in deyişiyle) "modern paganizm", (Husserl'den Nietszche'ye, Heidegger'den Baudrillard'a kadar) bizzat Batılı birinci sınıf düşünürlerin 150 yıldır haykırdıkları gibi, varoluşa saldırı'nın bir başka adıdır.
Modern paganizm'in varoluşa bir saldırı olduğunu söylerken, modernlerin (modernliğin kurucu filozofu Descartes'ın ve "sentezci" filozofu Kant'ın vs.) planlı, programlı, bilinçli bir saldırı gerçekleştirdikleri gibi bir şey söylüyor değilim; bu, saçma bir şey olur.
Sorun, modern paganizmin, insanı, Tanrı'yı, kâinâtı yanlış tanımlamasından, konumlandırmasından ve büyük varlık zincirinden oluşan kozmik ve kuşatıcı düzeni yerle bir etmesinden kaynaklanan yakıcı ve yıkıcı bir sorundur.
Modern paganizm, dolayısıyla sekülerlik, ilk bakışta pozitif idealler sunar; ama bu pozitif ideallerin negatif sonuçlar doğurmasını önleyemez. Sözgelişi, pozitif ideal, insanın, insan aklının ve insan iradesinin Kilise'nin tasallutundan kurtarılarak özgürleştirilmesidir. Ama ortaya çıkan sonuç, pozitif değil, negatiftir: Evet, insan, dünyanın kralı olmuştur; ama dünyayı da yaşanılamaz bir arenaya dönüştürmüştür.
Sekülerliğin / modern paganizmin dünya tasavvuru, her şeyden önce, düalisttir, dolayısıyla bölücü, parça'layıcıdır: O yüzden, insanın ruhunu bedeninden ayırarak rûhî özelliklerini yok etmiş, böylelikle Batılı insanı saldırganlaştırmıştır.
İkincisi, modern sekülerlik, yıkıcı ve yok edicidir: İnsanlık tarihindeki 26 medeniyetten 16'sını fiilen yok etmesi ve 9'unu fosilleştirmesi; bütün denizleri ve karaları sömürgeleştirmesi ve nihayet seküler paradigma dışındaki medeniyetlere hayat hakkı tanımaması, bu yok ediciliğin ve yıkıcılığın ürkütücü sonuçlarıdır.
En önemlisi de, modern paganizm / sekülerlik, insanı, Tanrı'dan ve kâinât'tan kopararak, Tanrı'yı ve kâinât'ı "yok edecek" varoluşsal bir saldırının kapılarını sonuna kadar açmış; Tanrı'yı, kâinâtı, bütün inançları izafileştirmiş; derûnî ve kutsî anlamlarından arındırmış ve böylelikle her tür saldırıya açık hâle getirmiştir.
Seküler insan, Tanrı'dan ve kâinât'tan organik bağlarını kopardığı andan itibaren insanı, makinaların, araçların (teknolojinin, bilimin) hâkim olduğu bir anaforun ortasına fırlatmıştır: Modern bilim ve teknoloji, sekülerdir: Niteliğe değil, niceliğe dayanır. Dolayısıyla değerlerden, ahlâktan, vicdandan yoksun bir mantıkla üretilir. O yüzden, sonuçları da değer, ahlâk ve vicdan-tanımazdır.
İşte bu durum, bilimin ve teknolojinin, ruhsuzlaşmasına yol açmış, bütün gezegenimizi ve varlıkları tek bir düğmeye basarak yok edebilecek (sadece hâkimiyet biçimleri üretecek) kadar barbar, ruhsuz, yıkıcı ve yok edici bir araca dönüştürülerek kullanılmasıyla sonuçlanmıştır.
Modern paganizm, insanı bu dünyaya, fizik gerçekliğe, yalnızca aklına kapatmakla, insana varlığı unutturdu. Postmodern paganizm ise, insanı buraya ve şimdiye, dolayısıyla ertelenemez hazlarına, dizginlenemez arzularına ve vazgeçilemez fetişlerine kapatmakla, insana bu kez unutmayı unutturdu.
O yüzden, Batılı düşünürlerin bile çok net bir şekilde gördüğü (örneğin Heidegger'in ölmeden önce, "bizi ancak bir Tanrı kurtarabilir"; örneğin Baudrillard'ın ölmeden önce, özetle, "insanlığın önündeki tek seçenek olan İslâm'ı terörle özdeşleştirerek yok etmeye kalkışmakla, insanlığın geleceğini yok ediyoruz" dediği) gibi, insanın Tanrı ile, kâinât ile kopan bağlarını yeniden tesis edecek, insana halife (yaratılmışların en şereflisi olma) imkânı sunabilen, bu yüzden de insanın en mükemmel prototipi Hz. Peygamber'in "âlemlere rahmet olarak gönderildiği" şaşmaz hakîkatinin şuuruyla bütün varlıklara, dinlere, medeniyetlere (dün olduğu gibi yarın da) gerçek anlamda kendileri olarak yaşama ve varolma imkânı bahşedebilecek peygamberî sözü ve soluğu yeniden hayata geçirmekle mükellefiz.
Bunun nasılını Cuma günkü yazıda tartışalım...
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle