Önceki hafta Konya'da verdiğim 65 sivil toplum kuruluşunun ortaklaşa düzenlediği konferans dolayımındak izlenimlerimi başörtüsü gündeminin yoğunluğu nedeniyle ancak şimdi yazabiliyorum. Anlayışla karşılayacağınızı umuyorum.
Konya, bu toplumun yaşadığı modernleşme, dolayısıyla sekülerleşme süreçlerinin nasıl bir seyir izlediğinin ve İslâmî kimliğinin nasıl bir değişim geçirdiğinin gözlenmesi açısından münbit bir laboratuvar işlevi görüyor adeta.
Paul Virilio'nun deyişiyle, “coğrafyanın ortadan kalktığı”, içerisi iler dışarısı arasındaki ayırımın sürgit anlamsızlaştığı, bir ülkenin iç sorunlarıyla dış sorunlarının iç içe geçtiği, kısacası her şeyin tek bir coğrafya, küresel coğrafya üzerinde cereyan ettiği bir zaman diliminde, bir toplumun varlığını sürdürebilmesi, ancak medeniyet iddiasına sahip olabilmesiyle mümkün hâle gelebilmiştir.
Küresel coğrafyada tek bir kültürün ve uyhgarlığını haksız ve hukuksuz yollarla hükümfermâ olması nedeniyle bir toplumun varlığını hissettirebilmesi ancak medeniyet ölçekli bir ufka sahip olabilmesiyle sözkonusu olabilir.
Medeniyet fikri, bir toplumun aynı medeniyet dairesine ait olan başka toplumlarla aynı fikrî, kültürel, siyasî ve ekonomik müşterekler oluşturmasını zorunlu kılar. Medeniyet fikrinin, biri fikriyattan, diğer tatbikattan oluşan iki vazgeçilmez ekseni vardır. Aynı medeniyet dâiresine ait toplumlar temelde aynı fikriyattan yola çıkarlar ama tatbikatları farklı olabilir; ki bu kaçınılmaz bir şeydir.
Bir medeniyet fikrinin fikriyatı, ilim ve düşünce (kitap = hem dâhîlî, hem hâricî temas veya dil kurma aşaması), kültür ve sanat (mizan = meydan okuma veya üst dil kurma aşaması) ve muhkem bir duruş (hadîd = meydan okuma veya hâl aşaması) dinamiklerine dayanır ve bu dinamiklerin hayata geçirilmesi medeniyet fikrinin tatbikatını oluşturur. Birinci aşamada mukem bir insan tipi, ikinci aşamada muhkem bir toplum tipi, üçüncü aşamada da küre ölçeğinde meydan okuma geliştiren muhkem bir medeniyet tipi üretilir.
Batı uygarlığı Rönesans ve Reformasyon'la birlikte Kilise'yi devre dışı bırakan ve seküler / modern bir meydan okuma geliştien bir tecrübe üretti son beş asır süresince. Bu meydan okuma, başka medeniyetlere ya yok etti ya da fosilleştirdi.
Batı uygarlığının geliştirdiği meydan okumadan İslâm medeniyetinin yegâne temsilcisi ve yeniden üreticisi olan Osmanlı da nasibini aldı. Ve durduruldu.
İşte bu süreçte yaşadığımız medeniyet buhranı, bizim hem hâkim kültürle / Batı'yla, hem de İslâm'la ilişkilerimizi simülatifleştirdi ve tarihte ikinci büyük medeniyet krizini yaşamamızla sonuçlandı. Bir fetret dönemi yaşamaya başladık: Müslümanlıkla ilişkilerimiz sakatlanırken, müslümanlığın sunduğu derinlikli insan, kâinât ve Yaratıcı tasavvuruna denk olmaktan son derece uzak bir sekülerleşme / İslâm'dan uzaklaşma sürecinin eşiğine fırlatıldık.
İslâm, kır'a hapsoldu; kurmlardan uzaklaştırıldı. Zamanla direndi ve varoşlara, ardından da kente yürümeye başladı. Kentleşme süreci, niteliksiz bir kitlesel İslâmîleşme sürecini doğurdu. Bu nitesizliğin bir sonraki aşaması, niteliğe dönüşmek olacaktı. Bu da 11 Eylül süreciyle birlikte engellenmiş oldu.
Kitlesel İslâmîleşme, bu süreçte içi boşaltılan ve sekülerleştirilen bir light İslâmîleşme demek olan bir muhafazakârlaşma biçimi üretti. Bu muhafazakârlaşma biçiminin varacağı iki yer var: Ya topyekûn sekülelerleşmeyle sonuçlanacak; ya da sahih ve sahici, nirelikli, şehirli bir İslâmîleşmeye evrilerek bir medeniyet fikriyatının ve tatbikatının üretilmesine imkân tanıyacak.
İki seçeneğin örnekleri de üretildi Konya'da. Holdingleşme, sekülerlemenin İslâmî duyarlıkları nasıl aşındıracağının ürpertici bir göstergesi oldu.
Şimdiyse Konya'da sahici bir İslâmîleşmenin tatbikatının kurumları üretiliyor. Benim konfernas verdiğim 65 sivil toplum temsilcisi, eğitime ve sosyal hayata yönelik büyük yatırmlar yapıyor. Konferans sırasında Filistin'de bulunan İHH'nın isimsiz kahramanı Bülent Yıldırım'la Gazze'deki müslümanlara Konya'dan gönderilecek yardımlarla ilgili bir telefon bağlantısı yapıldı. Tırlar dolusu yiyecek ve gidecek maddesinin kimlerin nasıl göndereceği hemen oracıkta organize edildi.
Anadolu'da benzer oluşumla yok değil. Ama Konya'daki çalışmalar, paralel bir toplumun oluşması ve medeniyet fikriyatının tatbikatını hayata geçirecek öncü kuşakların ellerini nasıl gönendirici şekillerde taşın altına koyduğunu göstermesi bakımından ümit verici. Konya'daki başta konferansı organize eden Adem Seleş kardeşim olmak üzere bütün dostlara, gösterdikleri nezih ev sahipliğinden ötürü içten teşekkür ediyorum.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle