En Sıcak Konular

Hayrettin Karaman
Yeni Şafak

Hayrettin Karaman
0 0 0000

Niçin Örtünüyoruz? (3)



Tahrik bütün zaman, mekan ve şahıslar için aynı sebeplere dayanmaz ve aynı sonuçları doğurmaz. İslam'ın örtünme emri yalnız kadınlara ait değildir; erkekler de belli yerlerini örterler ve her iki cins, hem kedilerinin hem de başkalarının iffetlerini korumak için -en azından karşı tarafı tahrik edecek davranış ve giyinme biçiminden uzak durarak- gayret ederler. İslam'da örtünmenin özet olarak gerekçesi budur. Bunu anlamakta güçlük çekenlerin din, kültür ve medeniyetleri farklıdır; bu sebeple de anlamamaları tabiidir. Bu takdirde “anlamayı bırak, karşılıklı olarak tahammül etmeye bak” demek gerekir.

Şimdi başörtüsüne karşı olanların anlayış ve tahammüllerine bakmaya devam edelim. Psikiyatr Prof. Ekşi bakın ne diyor:

“İhsan Doğramacı'nın YÖK Başkanlığı döneminde türbanla üniversiteye giriş bir yasaklanır gibi oldu, bir gevşetildi. Bu sırada siyah çarşaf ve siyah peçeli, siyah çorap, siyah eldivenli üniversiteli kızlar gruplar halinde İstanbul sokaklarında dolaşmaya başladı. Marmara Üniversitesi'nden bir öğretim üyesi, böyle dolaşmanın bir 'rayici' olduğunu, bu kızların 1000 dolar kazandığını, 10 kızın çarşaf giymesini başaranlara da bir otomobil verildiğini anlatmıştı.”

Bir bilim insanı bu asparagas habere inanır ve bunu ilmi bir yazıda gerçekmiş gibi kullanırsa ona bir diyeceğimiz kalmaz.

Ve devam ediyor:

“Bütün bunlar ülkemizde yaşandı. Psikoloji diliyle konuşursak, gençlik dönemi, kişiliğin kesin şeklini almakta olduğu önemli bir dönemdir. Eğer bir kız, hangi nedenle olursa olsun, tüm gençlik yıllarında örtünürse, örtünmeyi kişiliğinin ayrılmaz bir parçası olarak benimseyecektir. Üniversite bitiminde kamuda çalışmayı veya üniversitede öğretim üyesi olmayı isteyen bir kızdan artık tesettürden sıyrılmasını bekleyemeyiz. Üniversite yıllarında kapanmak, kapanmayı desteklemek ve özendirmek bu nedenle çok karamsar bir tablo çıkarıyor önümüze.”

İnsan hakları belgeleri ve demokratik anayasalar, reşid oluncaya kadar çocuklarına, ana babaların, kendi inançlarına uygun eğitim ve öğretim yaptırma hakkını tanıyor. Bu sebeple dinsiz olan çocuklarını dinsiz, dindar olan da dindar yetiştirmek için çaba gösteriyor. Ben de aynen bu psikiyatr gibi itiraz ve şikayet ederek şöyle diyebilirim: “Eğer bir kız, hangi nedenle olursa olsun, tüm gençlik yıllarında dinden uzak, başı açık olursa (ona böyle bir eğitim verilirse bunu) kişiliğinin ayrılmaz bir parçası olarak benimseyecektir…” Peki birilerinin dinden uzak yetiştirme hakkı oluyor da diğerlerinin dindar yetiştirme hakkı niçin olmuyor?

Ve devam ediyor:

“Üstelik bir kere İslami giyim başlayınca, tıpkı Fas, Malezya, Cezayir, Afganistan, Endonezya ve İran'da olduğu gibi bunun durdurulamayacağının, hem kadının hem erkeğin tüm yaşam biçiminin yavaş yavaş değişeceğinin bilincinde olan büyük bir öğretim üyesi ve öğrenci kesimi var. Türkiye'nin geleceği açısından bu tehdidin farkında olan bir öğretim üyesinin tesettürlü öğrenci karşısında duygularına ve öfkesine hâkim olabilmesi kolay değildir, kısaca öğrenci ile öğretim üyesi karşı karşıya gelecek, öğrenci iki kampa ayrılacaktır.”

Sayın Ekşi dindarlığı tarif ediyor ve bunun tahammül edilemez olduğunu söylüyor. Evet dindarlık tam da budur: İman ve ibadet, haram-helal çizgisine riayet ederek yaşamayı, böyle yaşama hayatın bütününde dindar olmayı davet eder. Buna niçin itiraz ediliyor ve ne hakla engellemek isteniyor. Birileri açık saçık, geleneğimize göre ahlaksızlık sayılan bazı davranışlarla toplum içinde yaşıyor, dindarlar bunlara tahammül ediyorlar, laikçiler niçin farklılara tahammül edemiyorlar? Bu durumda kim uygar, kim ilkel ve gerici oluyor?

Türkiye'de yıllarca örtünen ve örtünmeyen öğrenciler, namazını kılan ve kılmayan, orucunu tutan ve tutmayan vatandaşlar yan yana yaşadılar; araya tahrikler, provokasyonlar, fitne ve fesatlar sokulmadıkça bu durum ne kaosa sebep oldu ne de kamplaşmaya!



Bu yazı 1,321 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 27 Haziran 2008 Milli maç milli mesele
    • 26 Haziran 2008 Şimdi ne yapacağız?
    • 12 Haziran 2008 Cumhuriyeti korumak
    • 25 Mayıs 2008 Ya bu deveyi güdecekler…
    • 18 Mayıs 2008 Yargı bağımsızlığı ve yanılmazlığı
    • 24 Nisan 2008 Bankaların verdiği promosyon
    • 5 Nisan 2008 Devlet-din ilişkisi
    • 30 Mart 2008 İddianamedeki laiklik
    • 28 Mart 2008 Laiklik tehlikede mi?
    • 23 Mart 2008 İddianame kusurludur
    • 14 Mart 2008 Kısas (2)
    • 13 Mart 2008 Kısas
    • 7 Mart 2008 Sıra sana da gelir
    • 29 Şubat 2008 Sağırlar, dilsizler ve körler
    • 28 Şubat 2008 Atalar dini
    • 24 Şubat 2008 Çelişkiler Yumağı
    • 22 Şubat 2008 Fetvalar arasında
    • 21 Şubat 2008 Mescid-i Aksâ hepimizin
    • 15 Şubat 2008 Kadınlar da farklı
    • 14 Şubat 2008 Niçin Örtünüyoruz? (3)

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,659 µs