En Sıcak Konular

Hasan Karakaya
Vakit

Hasan Karakaya
0 0 0000

Başörtüsü tartışmaları... “Seviye”lerini gördük!



Kendisini her zaman rahmetle andığımız Üstad Necip Fazıl Kısakürek, hayatı boyunca, "fikir, ilim, irfan, tefekkür ve seviye" kavramlarının mücadelesini vermiştir... 
 
 "Seviyeden yoksun" insanlara "alçak" bile dememiş, onlar için "çukur" sıfatını kullanmış ve bunun izahını da şöyle yapmıştır: "Sana alçak demeyeceğim... Alçaklık bile bir seviye ifade eder!.. Sen çukur adamsın!"... Yine üstad; deniz yüzeyindeki bir "kaya parçası"nı örnek verir ve onun ortaya çıkışını, "deniz seviyesindeki alçalma" ile izah eder... Yani, o kaya parçaları "yüksek" değildir... Deniz seviyesindeki alçalma dolayısıyla yüksek görünürler!..
Türkiye'de son günlerde meydana gelen gelişmeler ve o gelişmeler üzerine yapılan tartışmalar, kimlerin hangi "seviye"de olduklarını ve hatta seviyeden yoksun birer "çukur" olduklarını ortaya koydu.
Bilirsiniz; "aşağılık kompleksi"yle kıvrananlar, içlerinden çıktıkları "grup" ve "cemaat"leri beğenmeyip, "entellektüel" havalarında; "Üstadım; ilk önce seviye lâzım seviye!.. Bizimkiler seviyeli değil, mahalle ağzı kullanıyor" derler!..
Yine "entel" pozlarına bürünen bazı "dantel"ler de; "içinden çıktıkları kabuğu beğenmeyen kestane ve civciv" gibi, "bilgi" derler, "birikim" derler, "kültür" derler, "seviye" derler!..
Aslında, haksız da sayılmazlar... Gerçekten de; "fikir sahibi" olmak için, ilk önce "bilgi sahibi" olmak gerekir!..
Zaten, bizim yüce dinimiz de;
"Hiç bilenlerle, bilmeyenler bir olur mu?" diyerek, "bilen insanın üstünlüğüne" vurgu yapmıştır!..
Ne var ki;
Zaman zaman "bilgi"nin çöpe atıldığı, "kültür"e ihtiyaç hissedilmediği, "kafa"ların kiraya verildiği, ya da "beyin"lerin tatile çıkarıldığı dönemler yaşıyor Türkiye!..
İşte şimdi, öyle bir dönem yaşıyoruz!..
"Başörtüsünün serbest bırakılması"na yönelik tartışmalarda, ne "bilgi" var, ne "birikim" ve ne de "seviye"!..
Hani, merhum Üstad demiş ya;
"Alçaklık" bile bir "seviye" ifadesidir!..
"Başörtüsü"ne saldıranlar ise "alçak" bile değil!.. Adeta, "çukur"da debeleniyorlar!..
BUNLAR MI SEVİYELİ?
"Başörtüsünün serbest bırakılması" için; Anayasa'nın 10. ve 42. maddeleri ile YÖK Yasası'nın ek 17. maddesinde yapılmak istenen "değişiklikler"le ilgili olarak tartışmaları, Vakit'in hafta boyu verdiği haberlerde gördünüz.
Peki, soralım sizlere;
Bu "söylem"lerde veya "eylem"lerde "seviye" var mıydı?..
Prof. Celal Şengör adlı öğretim üyesinin "Başörtülüler üniversitelere alınırsa; kapıları kilitler, içeri almayız" şeklinde söz sarfetmesi, "seviye" kavramının hangi seviyesindedir?..
Ya da, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mesut Parlak'ın, "Türban üniversiteye giremez!.. Başörtülü bir öğrenciye hakettiği notu vermeyiz" demesi!.. Bu söz mü "seviyeli"dir?.. Bu sözü sarfeden bir profesör, "bilimin hangi seviyesinde"dir?..
Peki, ÜAK Başkanı Mustafa Akaydın'ın sözlerine ne demeli?.. "Türban içeri, Prof'lar dışarı" olarak özetlenebilecek şu ifadeler, "seviyenin hangi seviyesinde"dir;
"Türban serbest bırakılırsa, bazı öğretim üyeleri derslere girmeyebileceklerini söylüyorlar!"
Bu bir "yasadışılık" değil mi?..
Bu bir "meydan okuma" değil mi?..
Bu bir "tahkir ve tahrik" değil mi?..
Ve de, bu bir "ayrımcılık" değil mi?..
Daha düne kadar;
"Türbanlı doktor adaylarının erkek hastalara bakmayacağı" gibi bir "yalan" ve "vehim" pompalıyorlardı... Şimdi görünen ise; "iğrenç çehre"nin gerçek yüzüdür!..
Yani; "türbanlı doktor adaylarının erkek hastalara bakmayacağı" sadece bir efsanedir... Ama, "başı açık öğretim üyelerinin, türbanlı öğrencilerin derslerine girmeyeceği" apaçık bir gerçek!..
"Seviye" mi dediniz?.. Hani seviye?..
Ve de, hangi seviye?..
"MAHALLE PAPAZLARI"NDAN BU BEKLENİR!
Hani, "mahalle baskısı"ndan dem vuruyorlardı ya, işte bunlar düpedüz "mahalle papazlarının baskısı"dır!.. Hayır, "hakaret" olsun diye değil, "durum tesbiti" yapmak için kullanıyoruz bu ifadeyi... Dünkü manşetimizde yer alan "bilim papazlarına topyekûn tepki" başlığı da, bir "durum tesbiti"dir!..
Malûm; "rektör" demek, "dekan" veya "profesör" demek, "köken" itibariyle "mahalle papazı" demektir. Bu, nasıl "laiklik anlayışı"dır ve bu nasıl "çifte standart"tır ki, İslâmiyet'in sembolü olan "türban" üniversiteye giremiyor, ama Hıristiyan Batı'da "mahalle papazı" anlamında kullanılan "rektör"ler, "dekan"lar ve "profesör"ler üniversitenin içinde!.. Üstelik, "cüppe"leriyle!..
"Kalkışma" içindeki ÜAK üyelerine şu sorulmalıydı:
"Türban, evet dinî bir semboldür... İslâmiyet'in bir emridir!.. Peki, mahalle papazı demek olan siz rektör, dekan ve profesörlerin sırtındaki cüppeler de bir dinî sembol değil mi?"
Sorulsaydı, "gık"ları çıkmazdı!..
Zira;
Rektör, dekan ve profesörlerin sırtlarındaki "cüppe"lerin kökeni, taaa "mahalle papazları"na kadar uzanır!..
Evet;
Rektör, dekan ve profesörlerin "cüppe"leri, "mahalle papazlarının sembolleri"dir, "simge"leridir!..
Yani, onların "dinî kıyafeti"dir!..
Şu garabete bakın ki;
"İslâm Dinî'nin sembolü" olduğu için "türban"ın giremediği üniversiteler, şu an "Hıristiyan Dini'nin sembolleri" ile ağzına kadar doludur!..
Peki, "nüfusunun yüzde 99'u Müslüman" denilen bir ülkede, "İslâm'ın emri" olan başörtüsünü takıp da okumak isteyen öğrencilere; "Başörtülüler üniversiteye girerse, biz derslere girmeyiz" diyen "Rektör"lerin, "Prof"ların yaptığı "mahalle papazlarının baskısı" değil de nedir?..
Bu yasakçı ve dayatmacı tavır; "bilim"in neresindedir, "hukuk"un neresindedir, "seviye" kavramının neresindedir?..
Sormak lâzım;
Bosna Hersek'e giderken, yanında götürdüğü "başörtüleri" için; "Bunlar beyazlığın, bunlar güzelliğin, bunlar temizliğin, bunlar iffet ve namusun sembolüdür" diyen bir insanın, aynı başörtüsü için Ankara'da "irtica sembolü" demesi, bir "seviye" midir?.. Ya da, "seviyenin hangi seviyesinde"dir?..
TUTUNDUKLARI HER DAL ÇÜRÜK!
Bütün bunları; Vakit'in geçen hafta boyu verdiği manşetlerde ve köşe yazılarında okudunuz... Bu "seviyesizlik" ve hatta "çukurluk"lara karşı; onların tutundukları "dal"ların ne kadar "çürük", savundukları "fikir"lerin ne kadar "temelsiz" ve "tutarsız" olduğunu belgeleriyle ortaya koyduk!..
"Atatürkçü" olduklarını iddia edenlere, "Atatürk'ün söylev ve demeçleri"ndeki "tesettür"le ilgili ifadeleri hatırlattık!..
"Örtünmenin Türk tarihinde yerinin olmadığını" iddia edip, "ithal bir kıyafet" diyenlere "Göktürkler"den "Osmanlılar"a kadar uzanan Türk tarihinden "giyim örnekleri" sunduk!..
Haşa, "Yeni bir din mi icat edildi?" diye soranlara Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesindeki Din İşleri Yüksek Kurulu'nun 1980 ve 1993 yıllarında yayınladığı "iki ayrı fetva"yı gösterdik!..
Ve dün, Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Ali Bardakoğlu'nun sözlerini aktardık.
"Laiklik hiçbir zaman sıkıntı olmadı. Yeter ki laikliği doğru anlayalım ve doğru uygulayalım" diyen Bardakoğlu şöyle devam ediyordu:
"En küçük tartışmalarda hemen konuyu laiklik çerçevesine, din çerçevesine, vatan, millet, bayrak çerçevesine oturtursak, hiçbir konuyu sağlıklı tartışamayız. Laikliği, dinin karşıtı ve din dışı bir ideoloji haline getirmeyelim. Başörtüsü; tartışılmayacak kadar açık bir dinî emirdir!"
CAYIRTI, BİZİM SESSİZLİĞİMİZDEN!
Kısacası, kim hangi "iddia"yı ortaya attıysa, anında cevaplandı, anında çürütüldü!..
Ama, buna rağmen; zaman zaman "terbiye sınırları"nı da aşan ifadeler kullanıldı ki; biz bunları "azgın azınlığın son çırpınışları" olarak değerlendirdik.
İşin tuhaf tarafı;
Türkiye'deki laikçilerin, "irtica sembolü" diyerek "başörtüsü"ne savaş açtıkları bir dönemde, Amerika'da yayınlanan dünyaca ünlü Time dergisi, "Avrupa'daki Müslümanlar"ı kapak konusu yapıyor ve "Türbanlı kadınların başarı öyküleri"ni anlatıyordu...
Kısacası; "başörtüsü" üzerine tartışanların ne kadar "sığ" ve ne kadar "cahil" oldukları, ağızlarını her açışta ortaya çıkıyordu!..
Konuşmalarında "seviye" yoktu!..
Ancak şu da bir gerçek ki; "Müslümanların sessizlik ve tepkisizliği" karşısında, onların çıkardıkları "gürültü" ve kopardıkları "cayırtı"lar; "denizdeki kaya parçası" misali bir "yükseklik" olarak görülüyordu!..
Oysa, onlar "yüksek" değildi!..
Hatta, "alçak" bile değildi!..
Onların seviyesi, "deniz veya toprak yüzeyinin de altında"ydı!..
Geçen hafta, bir defa daha gördük bunu... Bakalım, daha ne "çukurluk"lar göreceğiz?!?..
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...
 


Bu yazı 1,672 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 3 Ekim 2008 CHP’nin asıl derdi, halktan kopukluk!
    • 16 Ağustos 2008 Kur’an Kursu’na düşman... Rusya’ya danışman!
    • 14 Ağustos 2008 28 Şubat sürüyor... Yoksa Kıvrıkoğlu haklı mıydı?
    • 14 Temmuz 2008 “General” olunabilir... Ama “adam”lık, zor iş!
    • 12 Temmuz 2008 “Darbe girişimleri” yetmediyse “suikast” verelim!
    • 21 Haziran 2008 “Sahtekâr kahpe”lere mahkeme tescilli cevabımdır
    • 13 Haziran 2008 Onlara dokunan yok... Millete gelince, vur abalıya!
    • 12 Haziran 2008 Onlar için “millet”in hiç önemi yok!
    • 1 Haziran 2008 Kamuoyu CHP’den açık bir özür bekliyor
    • 28 Mayıs 2008 Tarassut Köpeği işbaşında... Mı acaba?!?
    • 25 Mayıs 2008 Bu işlerde Mason parmağı var mı, yok mu?
    • 24 Mayıs 2008 “Teslis”leri boşverin, gelin “tesis”leri gezelim!
    • 21 Mayıs 2008 Bu millet, CHP’yi niye iktidar yapmıyor!
    • 14 Mayıs 2008 İsimleri yerli, cisimleri yabancı ünlüler!
    • 9 Mayıs 2008 Böyle bir Yargı'ya; gel de güven, güvenebilirsen!
    • 8 Mayıs 2008 Mutlu’yum... Mutlu’sun!.. Mutlu’lar!.. Zafer Mutlu’lar!
    • 7 Mayıs 2008 Kurt’ta bahane, Savcı’da delil (!) bitmez!
    • 6 Mayıs 2008 “Haneye tecavüz”ün adı “gazetecilik” olmuş!
    • 3 Mayıs 2008 Özgürlük ve demokrasi ya herkese, ya hiç kimseye!
    • 30 Nisan 2008 Sanki ikinci 28 Şubat... Hep aynı film!

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,640 µs