En Sıcak Konular

Engin Ardıç
Sabah

Engin Ardıç
0 0 0000

Çirkin cehennem



Davutpaşa Allah’ın belası bir yerdir. İkitelli de öyledir.

Yirmi garibanın canını alan patlamanın geride bıraktıklarını izlerken gördünüz: Mezbelelik.

Yalnız yıkılan yapıdan değil, sağlamlarından da sözediyorum.

Gördünüz ve yadırgamadınız, çünkü sizin yaşadığınız yer de öyle.

İstanbul, arada tek tük “estetik vahalarıyla”, büyük ölçüde çirkin bir şehir oldu. Vahalara ulaşmak için yalnız para sahibi olmak da yetmiyor, “gustonuz” da bulunacak ama onu bakkalda satmıyorlar.

Fakat genel olarak birbirinden çirkin ve yanyana yapıştırılmış bir “Anadolu kasabaları toplamında” yaşamaktasınız. Üstelik aşırı kalabalık.

İstanbul bir şehir değildir artık. Frenkçe’de “conglomerat” diyorlar, o kadardır. Yığışım. Küme.

Şehirde, akşam işten çıkınca azıcık yürünür, vitrinlere bakılır, bir yerde kahve içilir ya da iki tek atılır eve gitmeden... Işıklar, gelip geçenler, sesler, kokular şehiri şehir yapan öğelerdir.

Ancak Bağdat Caddesi’nde çalışıyorsanız yaşayabilirsiniz bunu, o da herkese kısmet olmuyor!

Orada da kafanızı ikinci katlardan yukarı kaldırmayacak, mağazaların yanıltıcı pırıltısıyla yetinecek ve “lüks” olduğu ileri sürülen yapıların kenefliğini görmeyeceksiniz...

Eskiden, gazeteden çıkınca “Cemiyet’e takılmak” gibi bir gelenek vardı bizim Cağaloğlu’nda... Basını varoşlara “nakledenler”, daha doğrusu oralarda soğuk ve sevimsiz bir “plaza uygarlığı” yaratanlar, gazeteciliğin keyfini öldürdüler. Artık sahaflara uğramak yok, köfteciye kaçmak yok, parka gidip hava almak yok, dümeni meyhaneye kırmak yok. Mısır Çarşısı’nın içinden geçerken o son derece İstanbullu “pastırma kokusunu yaşamak” bile haram oldu.

Basın elbette “Osmanlı matbuatı” gibi Cağaloğlu’nda kalamazdı, İkdam gazetesi, Tanin gazetesi çıkarmıyorduk; fakat şehirden bu kadar kopmak zorunda da değildi.

Ama şehir içinde de beleş arsa dağıtmıyorlardı patronlara... Böylece geldik, kaçak maytap imalathanesiyle dandik trikotaj atölyesinin, paçavracıyla tüpçünün, mensucat fabrikasıyla okey kahvehanesinin arasına sıkıştık. Sağımız mezarlık, solumuz otoyol.

Ve işe gitmek zevk değil eziyet olmaya başladı. “Şehire dönen” ya da çeşitli nedenlerle dönmek zorunda kalan bazı gazetelerde çalışanlar da bu sefer “trafiğe takıldık” diye ağlıyorlar.

Artık, yatılı mektep talebesi gibi, gazetenin yemekhanesine mecbur kalmak var.

Artık gazetenin barı da var ama, maaş yeterse!

Artık parası olan kendi arabasıyla, parası olmayan servis otobüsüyle bir koşu gelip bir telaş çıkıyor gazeteden, ve mümkün olduğu kadar çevreyi görmemeye çalışarak bir an önce kendini bölgenin dışına, daha düzgün olduğunu varsaydığı semtlere atmaya bakıyor.

Fakat, gittiği yer de bok.

Yıllar önce, varoşun “kırmızı tuğlayla bozbulanık beton grisinin bezdirici cehenneminden rahatsız olduğumu” yazdığım zaman, aynı cehennemin içinde debelenen arkadaşlar bana kızmışlardı... Devrim varoşlardan patlayacak, lumpenler “ağır ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman” fabrikaların ve tarlaların kaderi değişecekti... Şair öyle demişti...

Bastılar ve doğruldular, bizim arkadaşlar da şimdi “halk iktidara geldi, başörtüsünü istiyor” diye paniğe kapıldılar.

Bu taşra mezbeleliğinde tepişen köylü kızı başını örtse ne olacak, açsa ne değişecek? Mandolin çalmaya mı başlayacak, tenis oynamaya mı?

Açarsa, ahmaklar “batılılaştık” diye sevinecekler, o kadar.

Belki bir de Avrupa Birliği’ne girebileceklerini sanacaklar, sansınlar.



Bu yazı 1,306 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 19 Ağustos 2009 Öyle olmayacak Tarhan Bey
    • 3 Ekim 2008 Alman oğlu Alman
    • 16 Ağustos 2008 Solculuk bile yapılır
    • 14 Ağustos 2008 Frikik istiyorlar!
    • 30 Temmuz 2008 Cirmi kadar yer yakar
    • 14 Temmuz 2008 Bizim oğlan okumasın, dersaneci olsun
    • 12 Temmuz 2008 Sıcakta serin yazı
    • 5 Temmuz 2008 Kendini genel başkan sanan genel başkan
    • 28 Haziran 2008 Korporatizm
    • 27 Haziran 2008 Bu, gazetecilik değildir
    • 13 Haziran 2008 Tekniğini merak ettim
    • 11 Haziran 2008 Devr-i saadet
    • 1 Haziran 2008 Memleket mazbut, lakin matbuat...
    • 28 Mayıs 2008 Orada serbest
    • 26 Mayıs 2008 Panpan est un pantin, Zizi est une poupee
    • 25 Mayıs 2008 Psikolojik iç savaş
    • 24 Mayıs 2008 Aslında ödleri patlıyor
    • 21 Mayıs 2008 Lahındayk
    • 19 Mayıs 2008 Sieg heil!
    • 18 Mayıs 2008 Futbolcu aydınlar

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,700 µs