En Sıcak Konular

Gülay Göktürk
Bugün

Gülay Göktürk
0 0 0000

Yemin törenleri



Yeni Meclis'in açılışındaki yemin töreni dolayısıyla, bir kez daha gündemdeydi şu yemin metinleri meselesi...

Kimisi yemin metninin imlasına takmıştı kafayı. O uzun cümleleri parçalayıp, düşük cümleleri düzelterek doğru dürüst bir yemin metni oluşturalım, diye öneriyordu. Kimisi metinde geçen "Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık" ibaresine karşıydı, bu ibare metinden çıkarılsın diyordu. Ama çıkardığının yerine ne koyarsa koysun, birilerine ters geleceğini hesaba katmıyordu. Kimisi, acaba DTP'liler bir oyunbozanlık yapacak mı, diye merak içindeydi. Bazıları da pür dikkat, özellikle bazı milletvekillerinin metni okurken hangi kelimeye vurgu yaptığının çetelesini tutmaya çalışıyordu.

Bense, meseleye çok daha "toptan", çok daha temelden bakanlardandım doğrusu... Yemin törenleri boyunca, bütün bu yeminlerin anlamsızlığı aklımdan çıkmadı.

Evet, biliyorum, sadece bizim parlamentomuzda değil, başka birçok ülkenin parlamentosunda var bu yemin törenleri. Ama bu benim, her türlü yemin törenine karşı duyduğum alerjiyi azaltmıyor. Olsa olsa, "dünya çapında bir yanlışlık" olduğunu düşündürüyor. Düşünsenize, binbir çeşit inanışa, binbir türlü değer sistemine sahip bireylerden oluşan çağdaş toplumlarda kimi neyin üstüne yemin ettireceksiniz? Kutsal kitap üzerine mi? Olmaz; inananı var, inanmayanı var. Namusu ve şerefi üzerine mi? O da olmaz; binbir çeşit namus ve şeref anlayışı var. Ayrıca, bir insanın namuslu ve şerefli davranacağına, namusu ve şerefi üzerine yemin etmesi totolojiden başka bir şey değil. Güvencesi kendinden menkul bu yemin tarzı, belki kulağa hoş gelebilir ama en ufak bir caydırıcı etkisi olmadığı tecrübelerle sabit. Şöyle bir düşünün, nikah masasına oturan aşıklar, birbirlerine ölünceye kadar sadık kalacaklarına yemin ederler.

Çocuklar her sabah varlıklarını Türk varlığına armağan edeceklerine dair ant içerler. Doktorlar, insan hayatını her şeyin üstünde tutacaklarına; askerler bir karış toprak için gözlerini kırpmadan ölüme koşacaklarına; yargıçlar hukukun üstünlüğünü her şart altında koruyacaklarına; milletvekilleri ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğünü kendi hayatlarından üstün tutacaklarına ant içerler. Kaynanasını çekiştiren gelinler biraz zorda kaldılar mı, hemen "iki gözüm önüme aksın" derler. Ensest ürküntüsü kuvvetli erkekler, "anam avradım olsun" dediler mi akan suların duracağını düşünürler.

Ama yine de, boynuzlama kültürünün en yaygın olduğu, kadınların kocalarına, kocaların karılarına bir ayak üstünde bin yalan söyledikleri, "Doğrucu Davut" sözcüğünün enayilikle eş anlamlı kullanıldığı, mesleğine ihanet eden insanların kolay yoldan para ve ün kazandığı, dürüst, özü sözü bir milletvekili olmanın haber değeri taşıdığı bir ülke burası...

Demek ki pek de bir faydası olmuyor her lafın başında edilen bu yeminlerin. Nerede, hangi amaçla uygulanırsa uygulansın problem yaratıyor. Hem işe yaramıyor hem de riyakârlığı teşvik ediyor. Kendi içinde problemli, çünkü değişimi reddediyor. Değişime karşı "ezelden ebede sürecek olan" doğrular olabileceğini varsayıyor. İnsanın düşünceleriyle, duygularıyla, değerleriyle değişim içinde, "dinamik" bir varlık olduğunu inkâr ediyor. Koşulsuz bir itaati ve sorgulayıcı zihnin ebediyyen devre dışı bırakılmasını içeriyor. Sadakat fikrine dayanıyor, üstelik sadakatin güvencesini akılda ve mantıkta değil imanda görüyor.

İşte bu dogmatik karakterinden dolayıdır ki, sadakatin ve dürüstlüğün güvencesi olması gereken yemin, yalanın ve riyanın kaynağı oluyor.

Cumhurbaşkanlığı yemini... Milletvekilliği yemini... Vatandaşlık yemini... Mahkemede tanıklık yemini... Doktorlukta Hipokrat yemini... Evlilikte sadakat yemini...

Bunlardan hangisinin ne derece işe yaradığını hepimiz kendi hayat tecrübemizle bilmiyor muyuz? Yalanla yemin atbaşı gittiğini; işin kötüsü, yemin yalanı engelleyemezse azdırdığını... Daha önce de yazdığım gibi; Bir ülkede ne kadar çok yemin ediliyorsa, insanların birbirine olan güveni o kadar az demektir. Kurumların işleyişine, sistemin mekanizmalarına, sigortalarına duyulan güvende ciddi problemler var demektir. En dogmatik partilerin, en dogmatik ve gizli cemiyetlerin kabul törenlerinde en tumturaklı yeminler olması tesadüf değildir. Çünkü bu gibi yerlerde sadakat, akılla değil ancak imanla sağlanabilir.

Çağımız ise yeminlerin yerini sözleşmelerin aldığı bir çağ. Modern insan yeminle değil, sözleşmeyle bağlı hissediyor kendisini. Koşullara bağlı, süresi sınırlı sözler veriyor ancak.

Çünkü hiçbir şeyin "ilelebet" sürmeyeceğini biliyor.



Bu yazı 1,510 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 3 Ekim 2008 Krizler ve sebep sonuç ilişkileri
    • 12 Temmuz 2008 Ergenekon Davasını bekleyen tehlikeler
    • 12 Haziran 2008 Cumhuriyet Çalışma Grubu
    • 28 Mayıs 2008 “Yalnız ve güzel ülkem”
    • 25 Mayıs 2008 Tam Gün Yasası 2
    • 21 Mayıs 2008 Tam Gün Yasası
    • 18 Mayıs 2008 Hukuk dersi
    • 14 Mayıs 2008 Kraliçe bilecek mi?
    • 9 Mayıs 2008 Patinaj ve bıkkınlık
    • 7 Mayıs 2008 "Dini ticarete alet etmek"
    • 30 Nisan 2008 Taksim neyin sembolüdür?
    • 25 Nisan 2008 “CHP'yi kurtarmak”
    • 23 Nisan 2008 Doğurun, ama bize güvenerek doğurmayın
    • 20 Nisan 2008 Hizmet yarışı olarak siyaset
    • 16 Nisan 2008 Vazoda büyüyenler
    • 9 Nisan 2008 “Kökü dışarda”
    • 30 Mart 2008 "Eğer kapatma davası açılırsa..."
    • 28 Mart 2008 Reform kuşa dönmesin
    • 26 Mart 2008 Meşru müdafaa
    • 19 Mart 2008 Asıl ihtimal Anayasa Mahkemesi’nin reddetmesidir

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,783 µs