En Sıcak Konular

Ahmet Altan
Taraf

Ahmet Altan
0 0 0000

Kar ve devlet…



İstanbul’a yılın ilk karı yağıyor.

Kül rengi bir gökyüzü… Usul bir fısıltıyla, sessizliği artırarak dökülen iri kar taneleri… Dalgın bir uykuya yatmış yapraksız ağaçlar.

Loşluğu artan oda.

Masamda yanan güzel kokulu mum.

Uysal bir kedi gibi gerinerek bir sıcaklığa sokulma ihtiyacı.

Alev, ateşten bir top gibi odaya dalıp valinin ihtiyar adama yaptıklarını anlatıyor öfkeyle.

“Sen devletten hesap mı soruyorsun,” demiş vali.

Ben bıktım bu devletten.

Kendini devlet sanan, devletin ne olduğunu bilmeyen adamlardan da bıktım.

Öyle yanlış kurmuşlar ki bizim Cumhuriyeti, nereye dönsek bu yanlışlığa çarpıyoruz.

Halk kimin maaşını ödüyorsa, o adam kendini halkın efendisi sanıyor.

Böyle bir çarpıklık gerçekten zor bulunur.

Bizim hesap soracağımız adamlar bizden hesap soruyor.

Bence bizim devlette çalışan herkesi yeniden bir lise eğitimine tabi tutup yurttaşlık derslerine sokmalı.

Sadece Atatürk’ün laflarını önemli zannettiklerinden, derse de Atatürk gibi “Efendiler,” diye başlamalı.

“Efendiler, biz devlete para veriyoruz, size maaşınız o paradan ödeniyor, siz hepiniz bizim memurumuzsunuz.”

Siz olmasanız da biz para kazanabiliriz.

Ama biz olmasak siz aç kalırsınız.

Bir muslukçu, bir fırıncı, bir mühendis, bir doktor, bir madenci dünyanın her yanında ekmeğini kazanır.

Bir vali, bir kaymakam, bir general, kendisine para verecek bir devlet bulamazsa acından ölür.

İlişkimiz bu kadar net.

Siz bize muhtaçsınız.

Biz size muhtaç değiliz.

Cumhuriyet, işte bu apaçık gerçeği saklamak, halkın bunu anlamasını önlemek için örgütlenmiş; devleti ve devletten para alanları yüceltmiş, bütün hukuk sistemini onları koruyacak gibi oluşturmuş.

Bunun için Osmanlı’nın sisteminden de yararlanmış.

Öyle bir hukuk yapısı kurmuş ki devlet memurlarını yargılayamıyorsun.

Bunun için izin alınması gerekiyor.

Sen suç işlersen hemen yargılanıyorsun ama devletten para alan biri suç işlerse, adalet sistemimizin bir devlet memuruna gidip, “müsaade eder misiniz şu sanığı yargılayalım” demesi gerekiyor.

Bizim darbeciler tabii ki bu sisteme bayılmışlar.

Onlar da öyle bir anayasa yapmışlar ki genelkurmay başkanıyla Meclis başkanını yargılayacak bir merci bile yok bu anayasaya göre.

Bir genelkurmay başkanı bir “görev suçu” işlerse hiçbir şekilde yargılanamaz çünkü yasalara göre onu yargılayacak “üst rütbeli” biri gerek, öyle biri de olmadığına göre onu yargılayamazsınız.

Neredeyse devlet dairelerinin kapısına “hukuk buradan içeri giremez” yazmamız gerekecek.

Ya da “hukuk izin almadan buraya giremez” demeliyiz.

Kurdukları devlet bu.

Değiştirmek istemedikleri devlet de bu.

Onun için yeni ve çağdaş bir anayasa hazırlanması onları neredeyse çıldırtıyor.

Çünkü uygar bir anayasamız olursa “hukuk” devletin kapısından içeri girecek.

Gerçi gene tam olarak giremeyecek ama eskiye kıyasla biraz daha fazla girecek.

Ne demiş Bursa Valisi, kaybolan torununun bulunamamasından yakınan ihtiyar adama:

“Sen devletten hesap mı soruyorsun?”

Yanındaki polisi, jandarmasıyla ihtiyar adamı korkutuyor. Yoksa ona, “Evet, bir itirazın mı var,” demesi gerekiyor ihtiyarın ama diyemiyor.

Korkutuyorlar çünkü…

İnsafsızca korkutuyorlar.

Kendilerinin “halktan” daha önemli olduğuna inandırmak için her yolu deniyorlar.

Sizden daha önemli değiller.

Hiç biri sizden daha önemli değil.

Siz onlara muhtaç değilsiniz, onlar size muhtaç.

Onlar sizin memurunuz ve onlardan hesap sorabilirsiniz.

Sormalısınız da.

Çok kızdıkları demokrasi böyle bir şey işte, halkın devletten hesap sorabilmesi, herkesin hukuk önünde eşit olması…

Cumhuriyete hukukun eklenmesi.

İstanbul’un ilk karı yağıyor.

Ben neler yazıyorum.

Bana da lanet…

Ben iri bir kedi gibi gerinerek bir sıcaklığa sokulmak ve bunu anlatmak isterken bana bu yazıyı yazdıran sisteme de lanet.

Taraf Gazetesi, 4 Ocak 2008



Bu yazı 1,222 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 19 Ağustos 2009 Mafya, TÜSİAD, Türkiye...
    • 3 Ekim 2008 Korkmalı mıyız?
    • 16 Ağustos 2008 Yavaşlık
    • 14 Ağustos 2008 Ne oldu şimdi?
    • 12 Ağustos 2008 Ayıklamak
    • 30 Temmuz 2008 Dışarıda kim kaldı?
    • 18 Temmuz 2008 Yalanlar, gerçekler, sorular...
    • 16 Temmuz 2008 Çete
    • 14 Temmuz 2008 Emine
    • 12 Temmuz 2008 Dindarlar ve demokrasi...
    • 5 Temmuz 2008 Darbe ve medya
    • 28 Haziran 2008 Solculuk ve dindarlık, zavallılık mıdır?
    • 27 Haziran 2008 Bir darbe yandaşı
    • 26 Haziran 2008 Travma
    • 21 Haziran 2008 'Düşman değiliz be paşalar'
    • 13 Haziran 2008 Yeni sorun ihtiyacı...
    • 12 Haziran 2008 Anlamak için...
    • 2 Haziran 2008 Altınların parlaklığı...
    • 1 Haziran 2008 Fırsatçılık ve pusu
    • 28 Mayıs 2008 Her Türk asker doğar

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,932 µs