En Sıcak Konular
Sabah
Engin Ardıç
0 0 0000
And the Nobel goes to...
İktidar partisi siyasi hayatımıza “kamp yapma” geleneğini getirdi ya, dönem dönem kuytu biryerlerde toplanıyorlar, Abant, Kızılcahamam falan, politikalarını, icraatlarını tartışıyorlar... Daha doğrusu, başbakandan “ince ayar” alıyorlar...
Bir milletvekili, “başbakanı Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterelim” demiş.
Toplantıyı yöneten dışişleri bakanı bile şaşırmış, “vallahi hiç aklımıza gelmemişti, bakalım, düşünelim” gibilerden bir yanıt vermiş.
Öneride bulunan milletvekili “görme engelliymiş”, bununla dalga geçiliyor. Geçilecektir.
Siz de “yağcılık ve gayretkeşlik” deyip gülüp geçeceksiniz tabii, önce ben de öyle yaptım.
Efendim? Hayır, sonra da başbakanın bu ödülü ne kadar hakettiğine karar vermedim!
Fakat düşündüm: Bir Türk, nasıl başarır da Nobel Barış Ödülü’nü alır? Bunun için ne yapması, ne yapmış olması gerekir?
Bir Türk romancısının Nobel Edebiyat Ödülü’nü almak için ne yapması gerektiğini biliyoruz: Ülkesini kötüleyecek, ülkesini bir yabancı gözüyle, bir “oryantalist” perspektifinden anlatacak, Türkçe’yi oya gibi işlemek şöyle dursun, dilini, eserlerini tercüme edecek yabancı arkadaşının en rahat çalışacağı koşullara ayarlayacak, yani okura değil çevirmene çalışacak, Arthur Koestler’in o muhteşem tanımıyla... Böylece romanlarının yabancı dillerdeki çevirileri asıllarından daha keyifli olacak, daha rahat okunacaklar, ki “gâvur anlasın”...
Fakat Türk politikacısı ne yapacak?
Öyle ya, bu kişinin bir politikacı olacağını varsayıyoruz. Bizde “rahibe” mahibe yok ki yoksullara eğilsin, yetimlere çorba, öksüzlere sevgi dağıtsın, hastalara baksın da ödülü kapsın, sonra da o parayla ilaç alsın, yatak sayısını arttırsın, falan filan...
Ne yapacak, İsrail ile İslam dünyası arasında kalıcı bir barış mı hazırlayıp taraflara sunacak, kulaklarından tutup imza attıracak?
Eh, Abdülhamid olsa, belki...
Peki ne yapacak, gidip de Kuzey ile Güney Kore’nin arasını mı bulacak, yoksa Chavez ile Bush’u karşısına oturtup racon mu kesecek?
Önce, bu tür bir ödülü alacak kişinin “sorunlu” bir ülkeden olmaması şart. Kendi evinde dirlik düzenlik sağlayamamış kişiye ödül mödül vermezler.
Hiçbir Türk’ü Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri yapmayacakları gibi... Bu göreve ya İsveç gibi “iki yüz yıldır tarafsız” bir ülkenin diplomatı seçilir (Avrupa Birliği’ne girince o da bitti), ya da “ne kokar ne bulaşır” önemsiz ülkelerden bir diplomat, Burma, Peru, Ghana falan.
Dolayısıyla, yirmi yıl kadar önce yağcıları merhum Turgut Özal’ı bu göreve aday gösterdikleri zaman gülmekten tıkandığımı hatırlarım!
Evet, ne yapması gerekir bir Türk’ün, Nobel Barış Ödülü için? Madem çok önem veriyorsunuz bu tür parası büyük ama kendisi çarçur taltiflere?
Çevrecilik mevrecilik, nanay... Bu çevreyle, adama gülerler... Fok balıklarını korumak, kaplumbağa neslini kurtarmak, ısınmayı önlemek falan, yağmur ormanları, kutup buzulları, şu bu... Bunları çok daha iyi yapanlar, en azından lafını edenler var...
Kıbrıs’tan çekilecek, bu bir... Avrupalı olmadığımızı, olamayacağımızı edebiyle açıklayıp bu sevdadan vazgeçtiğimizi bildirecek, bu iki... Sözde soykırımı kabul edecek, özür dileyecek(!), bu üç... Binlerce Ermeni’ye, daha doğrusu onların torunlarına trilyonlarca lira tazminat ödeyecek, bu dört... Bir Kürt Devleti’nin kurulmasına onay verecek, bununla da kalmayacak, destek olacak(!), bu beş... Hatta “miktar-ı kâfi” toprak da vererek katkıda bulunacak(!), bu da altı.
Varsa aramızda böyle bir babayiğit(!), yalnız barış ödülünü almakla kalmaz, fiziği de alır, kimyayı da, tıbbı da! Belki Papa da taç giydirip Roma İmparatoru yapar ha...
Bu “kriterler” elbette “bir tür Amerikan sinema Nobel’i” olan Oscar için de geçerlidir: Ermeni ya da Kürt davasını kabul eden eli yüzü düzgün bir film yapın da, bakın bakalım en iyi yabancı film heykelciği çantada keklik mi değil mi? Öyle dondurmayla kaymakla falan ancak havanızı alırsınız. Turistik film ödülü diye bir şey yok.
Bu yazı 1,232 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
19 Ağustos 2009
Öyle olmayacak Tarhan Bey
-
3 Ekim 2008
Alman oğlu Alman
-
16 Ağustos 2008
Solculuk bile yapılır
-
14 Ağustos 2008
Frikik istiyorlar!
-
30 Temmuz 2008
Cirmi kadar yer yakar
-
14 Temmuz 2008
Bizim oğlan okumasın, dersaneci olsun
-
12 Temmuz 2008
Sıcakta serin yazı
-
5 Temmuz 2008
Kendini genel başkan sanan genel başkan
-
28 Haziran 2008
Korporatizm
-
27 Haziran 2008
Bu, gazetecilik değildir
-
13 Haziran 2008
Tekniğini merak ettim
-
11 Haziran 2008
Devr-i saadet
-
1 Haziran 2008
Memleket mazbut, lakin matbuat...
-
28 Mayıs 2008
Orada serbest
-
26 Mayıs 2008
Panpan est un pantin, Zizi est une poupee
-
25 Mayıs 2008
Psikolojik iç savaş
-
24 Mayıs 2008
Aslında ödleri patlıyor
-
21 Mayıs 2008
Lahındayk
-
19 Mayıs 2008
Sieg heil!
-
18 Mayıs 2008
Futbolcu aydınlar
Yazarlar
-
Mühürdar
-
Behiç Karahisarlı
-
Fahri Güven
-
Murat Bardakçı
-
Avni Özgürel
-
Mehmet Şevket Eygi
-
Muharrem Coşkun
Yorumlar
+ Yorum Ekle