En Sıcak Konular

Yusuf Kaplan
Yeni Şafak

Yusuf Kaplan
0 0 0000

İnkâr, yok eder; iman, var eder



“Mümin, kendisine güvenilen ve başkasına güven veren kişidir” buyurmuştur Efendimiz.

* * *

İnkâr, bir ihtar, bir isyandır. İnkârın zirvesi, imanın olmadığı ân'dır. İman'ın olduğu yerde inkâr olmaz. Bütün inkârcıları korkutan şey, işte bu hakîkattir.

İnkâr, örtmek demektir; dolayısıyla inkâr eden kişi, örten, gizleyen ve gizlenen kişidir. İnkârcı kişi, varlığı, sadece kendisinden, dolayısıyla kendisinin içinde yaşadığı bu dünyadan ve bu dünyada yaşamasını mümkün kılan kendi aklından ibaret görür. İnkârcı, bütün varlıkları, daha baştan, nasılsalar öylece kabul edemez. Eğer kabul etmiş olsa inkârcı olmazdı.

İnkârcı, bir noktaya kilitlenir; küçük bir noktaya. İnkârcı için tek bir varlık vardır: Kendisi. Tek bir hayat vardır: Kendi hayatı. Tek bir gâye vardır: Kendi hayatını idame ettirmek. İnkârcı yalnızdır o yüzden.

İyi bir inkârcının inkârı, aslında yalnızlığın inkârı, yalnızlığa isyanıdır. Esaslı bir ateist, isyan etmesini bilen adamdır.

İnkârcının isyanının iki zirve noktası vardır: Birincisi, intihar'dır: İntihar eden kişi, inkârı inkâr etmiş olur: İnkârcının isyanının ikinci zirve noktası ise iman'dır. İntiharla sonuçlanan inkâr, varlığın ve her şeyin inkârıdır. İman'la noktalanan inkâr ise, varlığın ve her şeyin varlığının ve hakikatinin teslim edilmesidir.

Özetle, intihar direnememek ve yokolmak demektir. İman ise her şeye, bütün zorluklara direnebilmek ve varolmak demektir.

Görüldüğü gibi, intihar'la sonuçlanan inkâr varlığı ve hayatı örter, gizler ve sonunda yok eder. İman'la sonuçlanan inkâr ise varlığa hayatı açar, insana hayatta yeni açılımlar yapabileceği, yeni keşiflere çıkabileceği uçsuz bucaksız imkânlar sunar.

Gürültü, özellikle de popüler müzikteki gürültü, aslında nasıl hiç bir ses'e kulak vermeme, dolayısıyla üstü örtük bir sessizlik arayışı ise, şiddetli inkâr da aslında bir sükûnet ve varoluş arayışıdır.

İman ise açmak ve açılmak demektir; başka insanlara, başka dünyalara, öte dünyaya açılabilmek demektir. Dolayısıyla kişinin kendisini emniyette hissedebilmesi demektir. Mümin, bütün görünür görünmez dünyalara açılabilen bir varlıktır. Kişinin, hem her şeyden emin olması, hem de başkalarına emin biri olarak görünebilmesi demektir.

Vücut / varlık, ancak vicdanla mevcut olur. Vicdanın olmadığı yerde, vücut, vücut bulamaz. Vicdan varsa, vücut da vardır. Vicdan varsa, vücudun mevcudiyetinden sözedebiliriz ancak. Vicdan yoksa, fitne fücur vardır sadece.

İnkârcı biri değilim ben. İnkârı inkâr eden biriyim; inkârı reddeden biri. En küçük bir keşiften büyük keyif alır, neşelenirim, sanki kendi keşfimmişçesine. Nerede biri/leri dişe dokunur bir şeyler yapmışsa, orada onunla olurum; onun keşfinin sevincini paylaşır, onun sevincini ve keşfini kendi sevincim ve keşfim yaparım. Varolan şeyi, dişe dokunur nitelikteki bir şeyin varlığını inkâr etmekle kendi varlığımı inkâr etmiş olacağımı bilirim.

Hayatı inkâr üzerine kuran kişi, aslında dönüp dolaşıp hayatın bizatihî kendisini inkâr eder. Hayatı inkârsa, insanı inkârla sonuçlanır.

Ama başkalaşan, taşlaşan, ruhunu yitirerek ruhsuzlaşan, kendine yabancılaşan, kendinden kaçan, özgüvenini yitiren, özgüvenin ve kendi-özgüvenininin ne demek olduğunu bilmeyen, özgüveni olmayan bir ülkenin hiç kimseye güven veremeyeceğini bilemeyen, bilmediğini de bilemeyen modern / seküler Türkiye, inkârcı bir ülkedir. Varlığını, inkâr üzerine kurmuştur. İnkârı, bu ülkenin varlık sebebi olan her ne değerli şey varsa inkâr etmeyi varlık nedeni katına yükselten bir inkârcılıktır bu. Bu inkârcılığın, bize bir “kâr” getirmediğini inkâr edemeyiz.

İnkârı inkâr etmeyen, inkâr edilmekten kurtulamaz. İnkârı inkâr etmeyenin varacağı yer “intihar”dır. Türkiye, inkârı inkâr etmek yerine varlık nedeni olarak kabul ettiği için, intihar'ın eşiğine doğru sürükleniyor her attığı inkâr adımıyla.

İnkârcı biri değilim. İnkârcılarının inkârlarının ve inkâr ediciliklerinin inkâr edilmesinin aslâ inkâr edilemeyecek bir hakikat olduğunu anlatmaya çalışıyorum sadece.



Bu yazı 1,105 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 28 Temmuz 2008 Ergenekon'la “dolmuşa bindirilmediğimizden” emin miyiz?
    • 21 Temmuz 2008 Televizyonu dönüştürmek ve dil kurmak
    • 14 Temmuz 2008 Medya, nasıl seküler 'kilise'lere dönüştü?
    • 27 Haziran 2008 Travma ve yok oluş süreci
    • 27 Haziran 2008 Travma ve yok oluş süreci
    • 26 Mayıs 2008 Küresel İngiliz hâkimiyetine doğru (mu?)
    • 19 Mayıs 2008 İngilizlere dikkat!
    • 28 Nisan 2008 Laikçilik zırhıyla Türkiye'yi satıyorlar!
    • 25 Nisan 2008 Medeniyet yoksa, medîne de, din de yok olur
    • 18 Nisan 2008 Peygamberî çağ/rı
    • 24 Mart 2008 Çağa tanıklık, peygamberî soluk ve öncü varoluş kuşağı (2)
    • 17 Mart 2008 Türkiye bağımsızsa, Türkiye'yi bağlayan şey ne öyleyse?
    • 14 Mart 2008 Yalıtılmış masal perdesinden ruhsuz heykeller yapmak
    • 10 Mart 2008 "32. Gün"ün yaptığı şey televizyonculuk mu?
    • 3 Mart 2008 Aydınlanma mı dediniz? Peki, nerede Kant'ınız, Diderot'nuz, Voltaire'iniz?
    • 25 Şubat 2008 Kurumları kezzapladık, şimdi sıra insanlarda mı?
    • 18 Şubat 2008 Konya modeli
    • 15 Şubat 2008 Türkiye neden durdurulmalı; ama durdurulamaz?
    • 11 Şubat 2008 'Medya terörü' derhal durdurulmalı!
    • 4 Şubat 2008 21. yüzyılı "Türkiye" başlatacak...

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,948 µs