En Sıcak Konular

Yusuf Kaplan
Yeni Şafak

Yusuf Kaplan
0 0 0000

Gerçeklerin bedeli ya da Nihat Genç'in ödülü



Türkiye'de gerçekler, hiç bir zaman, göründüğü gibi değildir. Hatta çoğu zaman, görünen değil, görünmeyendir gerçek.

Örneğin, bizzat Atatürk'ün Sivas Kongresi sıralarında Sivas'ta haftada iki gün yayımlattığı ve bayşyazılarının çoğunu, açık ya da müstear isimle kendisinin yazdığı İrade-i Milliye gazetesindeki bir yazısında Atatürk, Damat Ferit Paşa hükümetini yerden yere vurur ama Padişah'ın “kulu” olduğunu, (metinde, ubudiyet = kulluk kavramı aynen geçiyor.) hilafetin ve saltanatn hizmetçisi olduğunu bir kaç kez açık açık tekrarlar. Yine aynı yazıda, Atatürk, Anadolu'dan başlatılan “mücahede”nin (dikkat, mücadele değil, mücahede'nin, yani cihad'ın) asıl amacının hiâfetin merkezi İstanbul'un düşman işgaline teslim edilmemesini, düşürülmemesini sağlamak olduğunu söyler. (Sivas Belediyesi, Bilal Tırnakçı Bey'in özenli girişimleriyle, İrade-i Milliye'nin nefis bir tıpkıbasımını ve latinize baskısını yapmış. Bu çalışma'dan zaman zaman sözedeceğim. Çok önemli bir çalışma bu çünkü).

Şimdi soru şu: Atatürk, gerçekte, padişah'ın “kulu” muydu? Hilafetin ve saltanatın hizmetçisi miydi? Hilâfetin ve hilâfetin merkezi İstanbul'un çökmemesi için mi Anadolu'da mücahede'ye çıkmıştı?

Yaşadıklarımız mı gerçek, Atatürk'ün söyledikleri mi? Yoksa yaptıkları mı? Hangisi? Bunları bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey, yaşadıklarımız. Ama ne yaşadığımızı, nasıl yaşadığımızı, niçin yaşadığımızı tam olarak bilemiyoruz. O yüzden, hâlâ yaşamadığımız, soyut, hayalî korkular, fobiler üzerinden tuhaf, yapay gerilimler üretiyoruz ya! Eğer gerçekleri ve gerçekleştirilenleri gerçek yüzleriyle, boyutlarıyla bilebiliyor olsak, yönümüzü yitirmezdik. Ayrıca yönümüzü yitirdiğimizi de bilemez, tam bir metaforfoz hâli yaşadığımızı göremez bir körlükle malul olmaz; göremediğimiz şeyleri, göremeyen gözlerimizle gösterme aptallığına soyunmaya, bütün bunlardan da milletin kaderiyle oynama aymazlığına soyunmaya kalkışmazdık zaten!

Bedeli ödenmeyen hiç bir şey, gerçekten elde edilemez. Türkiye'de bedeli ödenmeyen numaralar çevrildiği için, yapay kavgaların ve dayatmaların ortasında birbirimizle boğuşup duruyoruz boş yere.

Türkiye'de bedel ödeyebilecek çapta ve kalibrede adam kıtlığı yaşanıyor. Çok kolay kaçıyoruz gerçeklerden. Çok çabuk çözülüyoruz. Kim “yakışıklı”ysa, kim “câzip”se, kim güçlüyse onun önünde çok çabuk çözülüyor ve diz çöküyoruz.

Oysa ödenmeyen bedelin bedeli / faturası çok büyüktür; tahmin edemeyeceğimiz kadar ürkütücüdür hem de.

Bedel ödemekten kaçanlar, ruhsuz insanlardır. Ruh sahibi insanlar, her zaman, her türlü bedeli ödeyebilecek kalitede, asalette, şahsiyette ve çapta kimselerdir.

Türkiye'nin ruhu çalındığı için, kimse bedel ödemeye yanaşmıyor.

Nihat Genç, Türkiye'de bedel ödemekten kaçınmayan ender insanlardan biridir. Ruh sahibi bir adamdır. Nietzsche'nin dediği gibi, bir ruha sahip olma cesaretine sahip olan nadir insanlardan biridir.

Nihat Genç'in dünyası, bir yangın yeridir. Ülkemizin, bölgemizin ve dünyanın cehenneme çevrilmesine karşı isyan bayrağı çekebilecek kadar içi, ruhu alev alev yanan bir adamdır Nihat Genç. Yılmayan bir adam; teslim bayrağı çekmeyen bir şövalyedir.

Nihat Genç, bazen abartır, abartarak konuşur. Yaratıcılığın, gizlenen gerçekleri suratsızların suratlarına çarpmanın en iyi yolu haykırmaktan geçer, haykırabilmekten geçer çünkü. Her haykırış, bir doruk noktasıdır. Her esaslı doruk noktası, herkesin ulaşamayacağı yüksek, abartılı, abartılacak kadar yüksek bir yerdir.

Nihat Genç'lerin ödülü, öldürülmek, yok sayılmak olduğu zaman, bu ülke biter. Bu ülkenin, bu dünyanın gerçekleri daha kolaylıkla katledilir. O yüzden Nihat Genç'ler hakkında cümle kurarken bir kaç kez düşünmek gerekir vesselâm.

NOT: Semih Kaplanoğlu'nun “Yumurta” filmi Antalya'dan bol ödülle döndü. Kaplanoğlu, sinemamızın genç kuşak, en yaratıcı ve derviş yönetmenlerinden biridir. Önümüzdeki yıllarda, büyük işlere imza atacaktır Kaplanoğlu. Kendisini ve ekibini kutluyorum. Bu arada Kaplanoğlu'nun BSF Akademi Sinema-TV Okulu'nda ikinci sınıf öğrencileriyle bu yıl film çekeceğini, ders vereceğini de hatırlatmak isterim.

İkincisi de, BSF Akademi Sinema-TV Okulu'nun Cumartesi günü 14.00'te tanıtım toplantısı olacaktır. İlgi duyan, bedel ödemeye hazır cesur yürekleri bekliyoruz.



Bu yazı 965 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 28 Temmuz 2008 Ergenekon'la “dolmuşa bindirilmediğimizden” emin miyiz?
    • 21 Temmuz 2008 Televizyonu dönüştürmek ve dil kurmak
    • 14 Temmuz 2008 Medya, nasıl seküler 'kilise'lere dönüştü?
    • 27 Haziran 2008 Travma ve yok oluş süreci
    • 27 Haziran 2008 Travma ve yok oluş süreci
    • 26 Mayıs 2008 Küresel İngiliz hâkimiyetine doğru (mu?)
    • 19 Mayıs 2008 İngilizlere dikkat!
    • 28 Nisan 2008 Laikçilik zırhıyla Türkiye'yi satıyorlar!
    • 25 Nisan 2008 Medeniyet yoksa, medîne de, din de yok olur
    • 18 Nisan 2008 Peygamberî çağ/rı
    • 24 Mart 2008 Çağa tanıklık, peygamberî soluk ve öncü varoluş kuşağı (2)
    • 17 Mart 2008 Türkiye bağımsızsa, Türkiye'yi bağlayan şey ne öyleyse?
    • 14 Mart 2008 Yalıtılmış masal perdesinden ruhsuz heykeller yapmak
    • 10 Mart 2008 "32. Gün"ün yaptığı şey televizyonculuk mu?
    • 3 Mart 2008 Aydınlanma mı dediniz? Peki, nerede Kant'ınız, Diderot'nuz, Voltaire'iniz?
    • 25 Şubat 2008 Kurumları kezzapladık, şimdi sıra insanlarda mı?
    • 18 Şubat 2008 Konya modeli
    • 15 Şubat 2008 Türkiye neden durdurulmalı; ama durdurulamaz?
    • 11 Şubat 2008 'Medya terörü' derhal durdurulmalı!
    • 4 Şubat 2008 21. yüzyılı "Türkiye" başlatacak...

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    9,385 µs