En Sıcak Konular

Gülay Göktürk
Bugün

Gülay Göktürk
0 0 0000

PKK muhibliği (2)



"Batı basınındaki PKK muhibliği" yazıma gelen bazı tepkiler, bu konuyu biraz daha açmam gerektiğini düşündürdü bana.

Nedense, "siyasi suç" "adi suç" kavramları öyle fena işlemiş ki hepimizin içine, aslında son derece vahim bir ayrım olan bu ayrımı öylesine rahatlıkla benimsemişiz ki, "Ne demek bu ayrım? Suç suçtur, siyasisi, adisi olmaz." demek yerine, PKK'nın terörist eylemlerini haklı çıkarabilmek için onu diğer suçlulardan ayırmaya; "siyasi suçlu" hatta "fikir suçlusu" muamelesi yapmaya çalışıyoruz.

Bana gelen okur mektuplarından birinde uzun uzun, PKK terörünün bir günde ortaya çıkmadığı, uzun bir tarihi geçmişi olduğu anlatılıyordu. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana ortaya çıkan Kürt isyanları, herbirinin şiddetle bastırılması, Dersim katliamı, Diyarbakır Cezaevi'nde yapılan işkence ve zulumlar, Kürtlerin dili ve kültürü üzerinde yakın zamana kadar süren baskılar... Bütün bunlar bugün sürmekte olan terörün arka planı olarak sunuluyor ve sonuçta şöyle deniyordu: İşte Avrupalının PKK'ya bir türlü terörist diyememesinin sebebi bu arka plandır. Onlar PKK deyince bu zulme karşı ayaklanma hakkını kullanan gerillaları anlıyorlar... Ayrıca, bugün Türkiye'deki demokrasinin düzeyi, yani bir sandık koyup referandum yapma imkanının olmayışı, bir başka deyişle Kürtlerin Türklerle ayrı mı, birlikte mi yaşamak istediklerini demokratik bir biçimde ortaya koyma imkanlarının bulunmayışı da Avrupa'nın gözünde, Kürtlerin bağımsız devlet kurma hakkının silahlı mücadele yoluyla aranmasını meşru kılıyor. Söylenenler özetle bunlar ve sanırım bu savunu terörist lafını ağzına almayan Avrupalı meslektaşlarımızı da yeteri kadar tatmin eder.

* * *

Önce, PKK'yı "teröre iten" arka plandan, tarihi geçmişten, sosyal ve siyasal koşullardan başlayalım. Evet, PKK terörünün böyle bir arka planı var. Ama söyler misiniz bana, hangi suçun, hangi şiddetin bir arka planı yok ki? Asala teröristlerinin 1915'lere dayanan acılı bir arka planı yok mu? Çeçen teröristlerin uzun esaret yıllarında çekilen ağır zulme dayanan bir arka planı yok mu? Hamas'ın, Kara Eylül'ün işgale dayanan acılı bir arka planı yok mu? Siz bir El Kaide militanını bulun da konuşun bakalım, kimbilir ne kadar yürek paralayıcı bir arka plan anlatacak... Siz arkasında "haklı bir dava" olduğunu iddia etmeyen terörist gördünüz mü hiç? Eğer kendince "haklı gördüğü bir dava" uğruna şiddete başvurana terörist demeyeceksek kime terörist diyeceğiz? Terörist hiç sebepsiz ortalığı kana bulayan, "cinnet geçirmiş" bir avuç manyağın adı mı olacak?

Hiç kimse dünyada haksızlıklar, adaletsizlikler olmadığını, tarihte yanlış-ve hatta vahşice şeyler yapılmadığını- iddia etmiyor. Söylediğimiz sadece şu ki, geçmişte ya da şimdi zulum gördüğünü iddia eden, haksızlığa adaletsizliğe uğrayanlar, ezilenler, horlananlar, bu haksızlıklara, adaletsizliklere ve zulme terörle karşı koymaya başladığı anda dünya yaşanmaz bir yer haline gelir. Zaten böyle düşünüldüğü için, çeşitli yollar, yordamlar, usuller koymuş uygar dünya. Yasalar, uluslararası yasalar, kurallar, sözleşmeler, anlaşmalar bunun için geliştirmiş. Uygar toplumlar böyle ortaya çıkmış. Ve bu uygar toplumlarda, baskı gördüğünü iddia eden bir etnik topluluğun "ayrılma hakkından" bahsedebilmek için belli kriterler aranıyor. Mesela o ülkede demokrasinin belli ölçülerde işlemesi, iktidarların seçim yoluyla değişebilmesi gibi durumlarda, baskı altındaki topluluğun o ülke içinde kalarak demokrasi mücadelesi yoluyla koşullarını düzeltebileceği varsayılıyor. Ama işte bu noktada, Batının ikinci bir çifte standardıyla karşılaşıyoruz:

Avrupa, kendine özgü tarih tecrübesinin ışığında, hak ve özgürlüklerin şiddete başvurularak alınması seçeneğini dışlamıyorsa, İslam devleti için şiddete başvuran şeriatçı teröristin de kan dökme hakkını savunmak zorunda değil mi? Cezayir'de seçimle iktidara gelme seçeneği elinden alındığı için "ayaklanma hakkını" kullanan ve ülkeyi kana bulayan Şeriatçı teröristlerin amacı siyasi değil mi? Onlar da kendilerine göre "kutsal" olan siyasi bir dava uğruna çoluk çocuk demeden katliam yapmadı mı? Üstelik, batılı aydın, etnik bir topluluğun ayrılma, kendi bağımsız devletini kurma hakkını savunuyorsa, dinsel bir topluluğun da "kendi kaderini tayin hakkı"nı savunması, örneğin şer'i bir düzen kurmak için ayrılma hakkını - ya da çok hukuklu bir düzen kurma hakkını- savunması gerekmez mi?

Avrupa bunu tabii ki yapmıyor. Çünkü o, hangi siyasi kavganın "doğru" ve "meşru" olup hangisinin olmadığına karar verme tekelini kendi elinde tuttuğuna inanıyor. Şeriatçı teröristin siyasi amacını "yanlış ve tehlikeli", Apo'nun kana bulanmış Kürt milliyetçiliğini ise "doğru ve sempatik" buluyor. Bu yüzden de, adaletin tecellisini de, hakkı da, hukuku da bir yana itip, suç ve ceza kavramlarını altüst edip üç katilden ikisini lanetlerken birini kahraman ilan ediyor. Bugün Apo'nun niyetine bakarak ve bu niyete sempati duyduğu için, katliam emirleri veren bu caniyi siyasi bir aktör gibi gören Batı, bu tutumuyla resmen düşünceyi yargıladığının farkında bile değil. Çünkü, suçu niyetin mihengine vurmak, amacın terazisinde tartmak, kaçınılmaz biçimde düşünceyi yargılamaktır. İster onaylayıp ödüllendirin, ister kınayıp mahkum edin... Bir insanı düşüncesinden dolayı cezalandırmakla, o insanın suçunu düşüncesinden ötürü affetmek arasında bir fark yoktur. Her iki durumda da düşünce belirleyici faktör olarak devreye girmiştir. Bugün, Avrupa sol kamuoyunun PKK'ya terörist diyemeyerek sergilediği tutum, sol totalitarizmden kesin bir kopuşu gerçekleştiremeyen zihniyetin içine düştüğü ideolojik zavallılığın resmidir.


Bu yazı 1,390 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 3 Ekim 2008 Krizler ve sebep sonuç ilişkileri
    • 12 Temmuz 2008 Ergenekon Davasını bekleyen tehlikeler
    • 12 Haziran 2008 Cumhuriyet Çalışma Grubu
    • 28 Mayıs 2008 “Yalnız ve güzel ülkem”
    • 25 Mayıs 2008 Tam Gün Yasası 2
    • 21 Mayıs 2008 Tam Gün Yasası
    • 18 Mayıs 2008 Hukuk dersi
    • 14 Mayıs 2008 Kraliçe bilecek mi?
    • 9 Mayıs 2008 Patinaj ve bıkkınlık
    • 7 Mayıs 2008 "Dini ticarete alet etmek"
    • 30 Nisan 2008 Taksim neyin sembolüdür?
    • 25 Nisan 2008 “CHP'yi kurtarmak”
    • 23 Nisan 2008 Doğurun, ama bize güvenerek doğurmayın
    • 20 Nisan 2008 Hizmet yarışı olarak siyaset
    • 16 Nisan 2008 Vazoda büyüyenler
    • 9 Nisan 2008 “Kökü dışarda”
    • 30 Mart 2008 "Eğer kapatma davası açılırsa..."
    • 28 Mart 2008 Reform kuşa dönmesin
    • 26 Mart 2008 Meşru müdafaa
    • 19 Mart 2008 Asıl ihtimal Anayasa Mahkemesi’nin reddetmesidir

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,675 µs