En Sıcak Konular
Bugün
Gülay Göktürk
0 0 0000
Negatif ayrımcılık
Kadın kotası konusu bir kez daha Anayasa değişikliği bağlamında gündeme geldi ve Başbakan bir kez daha neden karşı olduğunu açıkladı. Ne var ki, mesele "kadının aşağılanması" meselesi değil tabii.
Kadın kotasına böyle kadını onore ediyormuş gibi yaparak karşı çıkma yolu yol değil... Ayrıca mesele başka ülkelerde olup olmaması da değil (ki zaten Başbakan'ın söylediği doğru da değil) Benim gerekçelerim başka. Dönüp baktım; "Kotalı demokrasi" ye karşı ilk yazımı 1996'da yani bundan onbir yıl önce yazmışım, sonuncusunu da iki yıl önce...
Ama madem ki konu yine gündemde, mecburen tekrarlayacağız. Her şeyden önce, kota (ya da pozitif ayırımcılık) tartışmasına sadece bir kadın kotası meselesi olarak bakmanın çok yanıltıcı olduğunu görmek zorundayız.
Gerçekte bu tartışma, demokrasinin temeli olan eşitliğin kota dağıtımlarıyla kalbura çevrildiği, parlamentoların "kimlikler federasyonu"na döndüğü bir çağa doğru mu gideceğiz yoksa "liberalizmin soyut bireyi" diye küçümsenen o bireyin yasalar önündeki eşitlik talebini savunmaya devam edecek miyiz?" tartışmasıdır. Bilindiği gibi Batı'da epey bir süreden beri demokrasinin vatandaşı devlet karşısında "sap gibi" bir birey olarak ele alan mevcut uygulamasının, gerçeğe tekabül etmediği ileri sürülmekte; bu anlayışın farklı kimliklerin varlığı olgusunu yok saydığı ve bu kimliklerin siyasette temsil edilmesi ihtiyacını karşılamadığı söylenerek, temsili demokrasinin yeni bir aşamasına geçme zorunluluğu savunulmaktaydı. Tartışmalar kotacıların kesin galibiyetiyle sonuçlandı. Artık pozitif ayrımcılık kendine demokrat diyen, kadın dostu diyen, daha doğrusu açıkça "gerici", "faşişt" ya da "maço" olduğunu itiraf etmeyen herkes tarafından hararetle savunulur hale gelmiş; bütün sivil toplum kuruluşlarının, siyasi partilerin ve hatta hükümetlerin programının baş köşesinde yerini almış durumda. Ne var ki, uygar dünyanın kadın kotası etrafında sağladığı bu güçlü konsensus bile bu fikrin çok basit tek bir soru karşısında tarumar olmasına engel olamıyor.
O tek soru şudur: "Kotalı demokrasi" kavramı bir kez kabul edildikten sonra neden bu kota sadece kadınlara tanınsın? Tarihi bir komploya kurban giden ve "geri bıraktırılan" sadece kadınlar olmadığına göre neden başka ezilenler, başka azınlıklar, başka zayıflar "kota isterük" diye ayaklanmasın! Neden yoksullar, işsizler, yaşlılar, ya da sakatlar "dezavantajlı gruplar" olarak iltimas talebinde bulunmasın, parlamentolarda kontenjan istemesin Nitekim istiyorlar. Eşitliğin modası geçeli ve kadınların kota talebi toplumsal kabul göreli, bütün dünyada eşcinsellerden tutun, zencilere, kızılderililere, hispaniklere, göçmenlere, adını sanını bilmediğimiz dini azınlık mensuplarına kadar herkes kota peşinde; herkes ekonomik ya da siyasal ayrıcalık peşinde ve çoğu da istediğini koparıyor. Ve koparılan her ayrıcalıkla, konulan her kotayla birlikte bir zamanlar baş koyduğumuz "eşitlik" ideali biraz daha tarihe karışıyor!
* * *
Yasalar elbette ki zayıfı kollayacak" Böyle savunuluyor kadın kotası... Yasalar zayıfı kollayacak demek, zayıf olmayanı cezalandırılacak demektir aynı zamanda. Peki, zayıf olmayanın, yani güçlünün neden cezalandırılması gerektiği nasıl izah edilecek? Güçlü olmaktan başka hiçbir suç işlemeyen bir insanı cezalandırmak hangi hukuk anlayışı ile; hangi adalet anlayışı ile açıklanacak? Pozitif ayrımcılığı savunanlar, bir yerde bir kişi ya da zümreye pozitif ayrımcılık yapılıyorsa, bunun ancak bir başka kişi ya da zümreye negatif ayrımcılık yapılması pahasına olduğunu saklamaya çalışıyorlar.
Daha önce de yazdım: "Bir yerde bir kadın kollanıyorsa, bir erkek de mutlaka cezalandırılıyordur. Üstelik de, o kadının geri kalmış bir cinsin geri kalmış bir üyesi olmasında hiçbir sorumluluk taşımayan bir erkek.... Bir zenci kollanıyorsa, bir beyaz cezalandırılıyor, hak ettiği bir şeyi alamıyordur. Hiç zenci kölesi olmamış, hayatı boyunca hiçbir zenciye tek bir emir vermemiş bir beyaz... Yaşlı kollanıyorsa orta yaşlı ya da genç ödüyordur bu kollanmanın bedelini. Kadın kotasından yararlanıp önüne geçen son kadın aday yüzünden ondan daha çok hak ettiği halde Meclise giremeyen son erkeğin hakkı çiğneniyordur. Zenci kotasıyla önüne geçen siyah kız öğrenciden iyi olduğu halde birinci yedekte kalan, okula alınmayan beyaz delikanlı mağdur edilmektedir.
Liyakat temelinde rekabetin ortadan kalkmasının toplumsal maliyetinden söz bile etmiyorum, o ayrı konu... Pozitif ayrımcılığın kurbanı olan o "son kişi"lerden, bireyden söz ediyorum... Onların hakkının yendiği kimsenin aklına gelmiyor. Pozitif ayrımcılığı "insaniyetin" beş şartından biri haline getirenlerin gözleri bu zamane hurafesiyle öylesine kapanmış ki, hayatın en temel gerçeğini; hiçbir şeyin yoktan var edilemeyeceğini bile unutmuşlar. Biri bir şey alıyorsa, mutlaka bir de veren olduğunu göremiyorlar. "
Pozitif ayrımcılığı savunuyoruz derken, bal gibi ve fütursuzca negatif ayrımcılık yapıyorlar. negatif ayrımcılık yapıyorlar.
Bu yazı 1,590 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
3 Ekim 2008
Krizler ve sebep sonuç ilişkileri
-
12 Temmuz 2008
Ergenekon Davasını bekleyen tehlikeler
-
12 Haziran 2008
Cumhuriyet Çalışma Grubu
-
28 Mayıs 2008
“Yalnız ve güzel ülkem”
-
25 Mayıs 2008
Tam Gün Yasası 2
-
21 Mayıs 2008
Tam Gün Yasası
-
18 Mayıs 2008
Hukuk dersi
-
14 Mayıs 2008
Kraliçe bilecek mi?
-
9 Mayıs 2008
Patinaj ve bıkkınlık
-
7 Mayıs 2008
"Dini ticarete alet etmek"
-
30 Nisan 2008
Taksim neyin sembolüdür?
-
25 Nisan 2008
“CHP'yi kurtarmak”
-
23 Nisan 2008
Doğurun, ama bize güvenerek doğurmayın
-
20 Nisan 2008
Hizmet yarışı olarak siyaset
-
16 Nisan 2008
Vazoda büyüyenler
-
9 Nisan 2008
“Kökü dışarda”
-
30 Mart 2008
"Eğer kapatma davası açılırsa..."
-
28 Mart 2008
Reform kuşa dönmesin
-
26 Mart 2008
Meşru müdafaa
-
19 Mart 2008
Asıl ihtimal Anayasa Mahkemesi’nin reddetmesidir
Yazarlar
-
Mühürdar
-
Behiç Karahisarlı
-
Fahri Güven
-
Murat Bardakçı
-
Avni Özgürel
-
Mehmet Şevket Eygi
-
Muharrem Coşkun
Yorumlar
+ Yorum Ekle