En Sıcak Konular

Sami Hocaoğlu
Yeni Şafak

Sami Hocaoğlu
0 0 0000

Yumurtalarını pişirmek için memleketi yakarlar



Şu malum zümreden söz ediyorum. Özellikleri belli: Karınlarından konuşuyorlar. Dillerinin altında eşek baklası var. Bir türlü esas hedeflerini söylemiyorlar. İdeolojik yobazlıkta üzerlerine yok. Cehaleti saadet biliyorlar. En beteri, dine ve dini değerlere karşı giderilemez bir önyargıları, saklı bir hınçları, maskelenmiş bir düşmanlıkları var.

Onların halini tasvirde “devşirme psikolojisi” dahi yetersiz kalıyor. Aytmatov'un romanında tasvir ettiği “mankurtlaştırma” ameliyesine tabi tutulmuş gibiler. Düşman adına öz anasına, babasına, kardeşlerine, milletine ve değerlerine düşman edilmişler. Can dostlarına düşman, can düşmanlarına dost gözüyle bakıyorlar.

Adeta kortekslerinin alınlarına gelen kısmı alınmış gibiler. Hastalar. Kafaları fobi imalathanesi gibi çalışıyor. Korkularıyla yüzleşmek yerine korkularıyla özdeşiyorlar. Ve HİV virüsü kapmış bir sokak kadınının virüsünü bulaştırmaktan zevk alması gibi, hastalıklarını yaygınlaştırmaktan özel bir zevk alıyorlar. En tehlikeli azınlık hastalığı bu: Azınlık psikolojisinden kurtulmanın tek yolunun hastalıklarını yaygınlaştırmak olduğunu düşünüyorlar.

Bilmedikleri alanlarda konuşurken cesaret abidesi kesiliyorlar. Cahilin cür'eti cehaletinin rüşveti imiş. Cehaletlerini ancak böyle gizliyorlar. Hepsinden beteri çıkar, güç ve şehvete tapıyorlar. Çıkarları gerektirdiğinde olmayacakları şey yok.

Yumurtalarını pişirmek için memleketi yakacak kadar gözleri dönmüş bir zümre bu.

Ama etkililer. Baksanıza, memleketi suni gündemlerle oyalamayı ne de güzel başarıyorlar. Bir deli bir kuyuya bir taş atıyor, binlerce akıllı o taşı çıkarmak için kuyruğa giriyor.

Son günlerdeki “mahalle baskısı” saçmalığı da, “Türkiye Malezya olur mu?” saçmalığı da, bunun en son örnekleri.

Mevhum “mahalle baskısı” üzerinden, millete baskı yapmanın daniskası değil de nedir bu?

Bak şu konuşana? Mahalle baskısından dem vuranlar, bu ülkede on yıllardır devlet baskısına çanak tutanlardı. Darbeleri alkışlayanlardı. Asker sopasına selam duranlardı. Yasakları savunanlardı. Özgürlüklerin budanmasına ses çıkarmayan, hatta bazen alkışlayanlardı. Farklılıkların bir arada barış içinde yaşaması için atılan her adımı “laiklik elden gidiyor” naralarıyla jurnalleyenlerdi.

Mahalle baskısından dem vuranlar, rejim sopasının milletin sırtındaki izlerini ne çabuk unuttular? Başbakan ve bakan asan darbecileri ne çabuk unuttular? Temenna çakmak için sıraya girdikleri 12 Eylül darbecilerinin cinayetlerini ne çabuk unuttular? Millete dışkı yedirenleri kahraman diye takdim ettiklerini ne çabuk unuttular? Fail-i meşhur cinayetler ve boşaltılan köyler konusunda sustuklarını ne çabuk unuttular?

Onlara sormak gerek: “Hainleri tanıyalım” başlıklı yazılar döşendikleri andıçlar ne baskısıydı? 28 Şubat zorbalıkları, Sincan'da yürütülen tanklar, görevini yapıp iddianame yazdı diye bir savcıya yapılanlar, darbe günlüklerini yazdı diye Nokta dergisine ve Alper Görmüş'e yapılanlar ne baskısıydı?

Bunlar gibi daha yüzlercesini, hatta binlercesini sayabiliriz.

Mahalle baskısı, bu milletin yaşadıkları yanında çok masum kalıyor. Acaba diyorum, “mahalle baskısı” kavramını, ucuz kurtulmak için mi bayraklaştırıyorlar?

Kaldı ki, o da yok. Hangi mahalle, kimin mahallesi?

Bizim, bin yıldan beri farklı inançları barış içinde yaşattığımız bir coğrafyamız vardı. Bu coğrafyada, farklı dinlerden, ırklardan, milletlerden insanlar huzur içinde yaşardı. Fakat önce sizi devşirenler geldi, işgalci olarak. İşgalci olarak var olamayacaklarını anlayınca, sizi devşirdiler ve bin yıllık sitemizin içine bir fildişi kule inşa ettiler. Oraya devşirmelerini yerleştirdiler. Bu “bizim mahalle” dediler. Bu mahalle, mahalle değil Truva atıydı. O atın içinden çıkanlar değerlerimizi yağmaladı ve işgal etti. Şimdi işgal edilmiş değerlerimize ucundan kıyısından sahip çıkmaya başlayınca vaveylayı koparıyor bu “ecnebi mahalle”:

Mahalle baskısı!..

Hadi ordan! Mahalle baskısıymış. Biz salyangozu Müslüman mahallesinde sattırmayacak kadar değer sahibi, gâvur mahallesinde satılmasına izin verecek kadar da özgüven sahibiydik. Siz geldiniz, salyangozla yetinmeyip domuz çiftlikleri kurdunuz. Onunla da yetinmeyip, provoke etmek için bizim mahallemizde domuzlarınızı pazarlamaya kalktınız. O da yetmedi, zaman zaman domuzunuzu bize zorla yedirmeye kalktınız. “Domuz haram” diyene “mürteci, gerici” yaftası vurdunuz. “Sen de yemesen iyi olur” diyecek bir cesuryürek çıktıysa, onu “hayat tarzınıza müdahale” etmekle suçlayıp laiklik aşkına tepelediniz.

Millet size diyor ki: Alın gidin şu domuzcuklarınızı, ille de zıkkımlanacaksanız kendi mahallenizde zıkkımlanın!

Basıyorsunuz çığlığı: mahalle baskısı!

Mahalle baskısı değil bu. Aksine, malum mahallenin millete baskısına “dur” demektir.

 

 

 



Bu yazı 1,028 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 11 Nisan 2008 Çoğulculuk ilahi bir kanundur
    • 28 Mart 2008 İslam'a ana kapısından girmek
    • 14 Mart 2008 İslam kadını aşağılamadı, siz anneliği aşağıladınız!
    • 7 Mart 2008 Gazze'de insan kanı sudan ucuz mu?
    • 29 Şubat 2008 Bir demet 28 Şubat
    • 22 Şubat 2008 Maksada gelelim
    • 25 Ocak 2008 Örtenlerin başörtüsü düşmanlığı
    • 23 Kasım 2007 …yoksa işimiz YAŞ
    • 5 Ekim 2007 Sen misin Müslüman olan?
    • 28 Eylül 2007 Yumurtalarını pişirmek için memleketi yakarlar
    • 21 Eylül 2007 “Angara'da anayasso/ Ellerinden öpiy Hasso”
    • 14 Eylül 2007 Tut bizi ey oruç!
    • 7 Eylül 2007 Özgürlük ve sanat zehirlenince
    • 10 Ağustos 2007 Aktif iyi olmak için sorumluluk ahlâkı

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,020 µs