En Sıcak Konular

Engin Ardıç
Sabah

Engin Ardıç
0 0 0000

Ketenpere



Bizi takım takım ayırır, “bitişik düzen” yürütürlerdi... Her numarayı bilirdik, en dışta bulunan çocuk nasıl en büyük adımı atacak da en içerideki çocuk yerinde sayacak, böylece sıra “bir kapı gibi” dönecek, falan. Piyade talimatnamesine uygun.

Lakin yıl 1958, sınıf da ilkokul bir! Acemi er eğitim alayı değil, alt tarafı “beden dersi”.

Bacak kadar çocuğa spor ayağından askerlik yaptırıyorlardı. Bursa Işıklar Lisesi değil, Galatasaray Lisesi.

Hepimiz de yavrukurttuk, “figlio della lupa”, Mussolini döneminin faşist çocuklar örgütü... Yavrukurt olmak zorunlu değildi ama olmamak fevkalade ayıptı, sıkıysa çocuğunu yazdırma!... (Mahalle baskısı mı demiştiniz?)

Mussolini çocuklara tahta tüfek de verirdi, bizim tüfeğimiz yoktu ama tozluklarımız, düdüğümüz ve çakımız vardı. Düdükle arkadaşlarımızı saldırıya kaldıracak, çakıyla da iç ve dış düşmanlarımızı deşecektik.

Sonra, büyüyünce, Hitler Almanyası ve Stalin Rusyası’nın spor gösterilerine de katıldık.

İç ve dış düşmanlarımıza karşı bilumum milli bayramlarda gösteri yapardık, 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim...

6 Ekim’de yapmazdık.

Şimdi 6 Ekim’de de yaptırıyorlarmış... Pazar günü Vatan Caddesi’nde provası da var, gene trafiğin içine sıçılacak.

6 Ekim, İstanbul’un düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümüdür. Hemen her kasabanın var da, bizim niçin olmasın?

Fakat bizde “mahalli kıyafetlerini giymiş kızlar” falan yoktur. “Temsili milis kuvvetleri” de yoktur. Hiçkimseye, Yunan askeri, Ermeni çetecisi falan gibi İngiliz askeri, Fransız askeri oynatılmaz. Hiçbir çocuk, saçları “patla” ağartılıp General Harrington kılığına sokulmaz. Türk bayrağına bürünmüş kızları direğe zincirleyip fırsattan istifade orasını burasını da mıncıklamıyoruz.

Köylü olmadığımız için değil, İstanbul’da çarpışma olmadığı için. Tarabya’ya rakı içmeye giden Yüzbaşı Bennett’in Maslak yolunda vurulmasını, ya da katil Hrisantos’un hamamda sabun köpükleri içinde kurşunlanmasını saymazsanız eğer...

Bize İstanbul’un 1918-1923 dönemi hakkında hiçbir şey öğretilmedi, sonradan, kendimiz araştırdık.

Öğretilmediği için de, 1920 yılında General Wrangel ordusunun bozulmasından sonra Kırım’dan kaçan Beyaz Ruslar’a “bizim” kucak açtığımızı falan sandık ve kendimizi pek misafirperver saydık.

Fakat bir “husus” çok tuhafımıza giderdi...

İzmir’e 9 Eylül 1922 günü girmiştik, denize dökülen Yunan ordusu da beş gün sonra, 14 Eylül 1922 günü uzaktan kumandayla yangın çıkarmıştı ya... Arkadan Mudanya mütarekesi falan...

İstanbul’a da 6 Ekim 1922 günü, “akabinde” girdiğimizi sanırdık. Bize o havayı yaratmışlardı. Sonra bir baktık, İstanbulun kurtuluşu, 6 Ekim 1922 değil, 6 Ekim 1923!

Yani, tam on üç ay sonra!

İstanbul’un işi, “düyuna kalır” gibi, kesin barışa, yani Lausanne hükümlerine bırakılmış. Temmuz ayında yapılan antlaşmada üç ay içinde boşaltacağız dedikleri için de, iki buçuk ay sonra çekmişler gitmişler.

Bize böyle öğretmemişlerdi. İstanbul, Çanakkale ve bütün boğazlar bölgelerine Türk askerinin taa 1936 yılına kadar, yani Montreux Antlaşması’na kadar, yani tam on üç yıl boyunca giremediğini öğretmedikleri gibi.

Eee, İstanbul ne zaman kurtuldu abi, 1922 sonunda mı, 1923 sonunda mı, 1936 yılında mı?

Bir başka yazıda da şu anlı şanlı Balkan Paktı’na eğilsem diyorum, hani koruruz dediğimiz ama hiçbir Balkan ülkesini Alman saldırısından koruyamadığımız antlaşmaya...

Fakat o yazının içinde “türban” ya da “Aydın Doğan” geçmeyeceği için hiçbir Internet sitesinde iktibas edilmez, ben de çok şükür hiçbir takım sıralamasına girmem, ne ilk on bir, ne yedekler, ne de PAF ekibine... O yazı davulcu yellenmesi gibi geçip gider, çünkü içinde Malezya da olmaz, selülit de, Hülya Avşar da. Bu yazı da bir fikir yazısı değil. Aslına bakarsanız ben de yazar değilim. Hadi eyvallah.



Bu yazı 1,295 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 19 Ağustos 2009 Öyle olmayacak Tarhan Bey
    • 3 Ekim 2008 Alman oğlu Alman
    • 16 Ağustos 2008 Solculuk bile yapılır
    • 14 Ağustos 2008 Frikik istiyorlar!
    • 30 Temmuz 2008 Cirmi kadar yer yakar
    • 14 Temmuz 2008 Bizim oğlan okumasın, dersaneci olsun
    • 12 Temmuz 2008 Sıcakta serin yazı
    • 5 Temmuz 2008 Kendini genel başkan sanan genel başkan
    • 28 Haziran 2008 Korporatizm
    • 27 Haziran 2008 Bu, gazetecilik değildir
    • 13 Haziran 2008 Tekniğini merak ettim
    • 11 Haziran 2008 Devr-i saadet
    • 1 Haziran 2008 Memleket mazbut, lakin matbuat...
    • 28 Mayıs 2008 Orada serbest
    • 26 Mayıs 2008 Panpan est un pantin, Zizi est une poupee
    • 25 Mayıs 2008 Psikolojik iç savaş
    • 24 Mayıs 2008 Aslında ödleri patlıyor
    • 21 Mayıs 2008 Lahındayk
    • 19 Mayıs 2008 Sieg heil!
    • 18 Mayıs 2008 Futbolcu aydınlar

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,437 µs