En Sıcak Konular

Selahaddin Çakırgil
Vakit

Selahaddin Çakırgil
0 0 0000

‘İnsanın doldurduğu en kötü kab’ ve Ramazan şuûru..



Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayrılan bir diğer ‘Hasbihal’e daha selâmla..
-50 kadar okuyucu, mesajlarında (Ramazan’ın başlangıcıyla ilgili) yazıyorlardı: ‘Ramazan başlangıç günü tartışmaları bu sene de tekrarlandı.. Her şeyin dakik olarak hesablandığı bu teknoloji çağında, her şeyimizi o hesablara göre yaparken, bu konuda niye bir ortak noktada buluşulamıyor? Bu iş, sahiden de bu kadar zor mudur? Mes’ele nereden kaynaklanıyor?’
 
 
 -Bu konudaki fıkhî ölçüler asırlarca önce tedvin olunurken, iletişim imkanlarının olmadığı ve at sür'atiyle, 150-200 km. içindeki bir alanı içine alacak şekilde belirleniyordu. Bugün, Güney Afrika’dan Kuzey ve Güney Amerika’ya Norveç’in kuzeyinden Endonezya ve Avustralya’ya kadar her yerde Müslümanlar yaşıyor ve hilalin her yerde aynı günde görülmesi mümkün olmayabilir.. Ama, Norveç’in kuzeyindeki ve Güney Afrika’daki bir Müslüman, ‘Yanlış yapmayayım..’ diye güzel bir hassasiyetle Kahire, Mekke veya Tahran’a telefon ediyor; sanki coğrafî bir merkez varmış gibi.. Burada bir yanlışlık yok mu, sahi!.

Halbuki, ‘ihtilaf-ı metâli’, (farklı zamanlarda doğuş) sadece güneş için, ay için de geçerlidir.. Esasen, Ru’yet’in esas alınmasıyla ilgili olarak ‘Biz ümmî (okuma-yazması olmayan) bir toplumuz, hesab bilmeyiz, ru’yet (gözle görmek) esastır..’ meâlindeki hadis rivayetlerinde çözüm, açık.. Ru’yet varsa, zâten mesele yok; yoksa, o zaman da hesab..

Mesela, dünyanın en ünlü ve hassas rasadhaneleri, bu yıl, 11 Eylûl 14.00 sularında yeni ayın başlamış sayılacağını; ama, hilalin o gün, dünyanın hiçbir yerinde gözükemeyeceğini; 12 Eylûl Çarşamba günü ise, Avustralya, Endonezya ve Sahra’nın güneyi ve diğer bazı yerlerde görülebileceğini, diğer yerlerde görülemeyeceğini bildiriyordu.. Ve, Şa’ban ayı da hesaba göre 30’a tamamlandığından, Ramazan 13 Eylûl Perşembe günü başlamış oldu.. Ancak, Şa’ban ve önceki ‘qamerî’ ayların da başlangıcını belirlemenin de problemleri aynı..

Demek oluyor ki, hilalin, aynı coğrafyalarda görülmesi mümkün olan yerlerde, birliği sağlayacak yetkili kurumlar oluşturulması gerekiyor.. Ve bu da, bütün dünyadaki müslüman bilginlerinden oluşacak bir ortak şûrâ eliyle yapılabilir. Devletlerin elinde olduğu müddetçe bu tartışma hep sürer ve herkes kalben mutmain olmak için farklı argümanlar kullanmayı sürdürür ve aynı evde bile farklı uygulamalar çıkar ortaya..

Kaldı ki, bu, bir zaman ve şekil şartıdır, Ramazan için.. Asıl hedef ise, insanın nefsini kontrol idmanının sağlanmasıdır.. Önünde yemek varken, aç insanın kendini iradeli, şuûrlu bir davranışla ondan mahrum etmesi, o nimetlerden mahrum olanların hallerini anlamaya yönelmesi, paylaşım ve dayanışma ruhunun geliştirilmesi gibi hasletler böyle gelişir..

‘İnsanoğlunun doldurduğu en kötü kab, kendi midesidir..’ mealindeki bir hadis rivayetindeki itâbın mânasını düşünmeli ve Ramazanları bir ‘al gülüm-ver gülüm’ kabilinden, varlıklılar arası bir ziyafet yarışı veya bir tekebbür ve lûtufkarlık tavrından kurtarmalı ve ‘Ramazan’da kilo aldım..’ yakınmasına varan nefsanî tatminlerden uzak kalınmaya daha bir özen gösterilmeli; ihtiyaç içinde olanların hayat standardını sürekli düzeltebilecek atılımlara bir zemin oluşturacak paylaşımların manevî tadına indekslenmeye özen gösterilmelidir. Çünkü, herkesin duygu ve düşünce tarzı farklı olabilir; ama, çocuk veya hastalar dışında, her insanın midesi aynı isteklere ayarlıdır.. Bir İslâm büyüğünün, ‘insanın itibarı midesine girene göre şekillenirse; neticesi de ona göredir..’ mânasındaki ağır itab da unutulmamalıdır..

Tebriklerim ve Ramazan’ın hayır ve bereketinden gafil olmamamız temennilerimle..

-Mustafa Çınar Konya’dan yazıyor: ‘Bir şehrin Kültür ve Turizm Müdürü, Paris’teki bir toplantıda, ayakkabısını çıkarıp oturmuş ve bu da görüntülenmiş.. Biz de onu teşhir edenleri kınıyoruz.. İyi de, o sahneyi, müslümanları küçük düşürmek için kullanacak olanların çıkabileceğini bir Kültür Müdürü niye düşünmez. Uluslararası bir toplantıya katılan kişi, bunu düşünmeli değil mi? Namazda ayağının üzerine nasıl oturulacağını bile öğreten ve bize disiplin kazandıran bir dinin mensubu, bu gibi disiplinleri de düşünmeli değil mi? Esneme, genirme vs. fizyolojik haller de hepimizi rahatsız etmez mi? Tamam, laikçiler bizi küçük göstermek için fırsat kolluyorlar da, bizim hiç mi kusurumuz yok?’

-Şirin Peynirci yazıyor: ‘Bir gazete, sizin gazetenize hep saldırıyor. Niyedir, bu?’

*O gazete için Akşam’dan Serdar Turgut, 10 Eylûl günü şöyle yazıyordu: ‘Hürriyet gazetesi bana biraz İstanbul’un yerinden oynamış kaldırım taşları arasına biriken çamurlu suyu andırıyor. Farkında olmadan o taşa basarsanız üstünüze çamur sıçrayıverir, siz işiniz gücünüzle uğraşırken.. Bambaşka şeyler düşünerek yürürken birden bakarsınız paçanız çamurlanıvermiş..’ İlginç bir tesbit değil mi? Bazen sizin adınıza başkası da konuşuverir.. Herkes kendi fıtratine göre davranır..

-Ali Eroğlu Adana’dan yazıyor: ‘12 Eylûl Askerî Darbesi’nin 27. yıldönümünde, işlenen cinayetlerden yığınla örnekler verilirken, ‘17 yaşında olduğu için yaşı büyültülerek idâm olunan’ Erdal Eren de hatırlandı. Em. hâkim alb. Ahmet Turan, ‘Eren’in kasden adam öldürdüğüne dair vicdanî kanaatim yoktu..’ itirafında bulundu. Biraz geç değil mi? Kenan Evren de, idâmın infazı oylamasını, ‘kabul edenler-etmeyenler..’ diye, sorup ‘kabul edilmiştir..’ diye 10 saniye içinde geçirmiş..’

*Geciken adâlet, idâmdan sonraki af gibi bir saçmalıktır.. Darbeci askerler eliyle öldürülen Adnan Menderes ve arkadaşlarının cenazeleri ailelerine verilmedi; kemikleri de, idâmdan 30 yıl sonra bu kez de, askerî törenle defnedildi.. Bu bizim utanç verici geleneğimiz..

Şimdi de, Evren’in acımasız bir diktatör olduğu hatırlanıyor. Ama, o hâlâ da yargılanamadı.

Evren’in yaptırttığı hileli kanunî işleme gelince.. O da ne ki? 1937’deki Dersim Gailesi’nde ayaklanmanın lideri olarak gözüken Seyyid Rıza, 80 yaşındaydı.. Yaşı bir gecede, küçültülüp 54’e indirilerek ve oğlunun yaşı da rüşd yaşının üstüne yükseltilerek idâm edildiler.. Cesedleri de yaktırıldı ve küllerinin nerede olduğu bile gizlendi.. Dersim şehrinin tarihî adı bile Tunceli diye değiştirildi.. Ve o gibi şeklî kanunlarla, zorbalıklarla netice alınmış olsaydı, 70 yıl sonra, o bölge hâlâ da bir gangrenli uzuv olmazdı. Bu zorbalıklara boyun eğen herkes suçludur!

-Kemal Günay Anteb’den yazıyor: ‘Yeni anayasa tasarısından bir şey beklenebilir mi?’

*Birtakım iyileştirmeler olabilir.. Ama, bu durum, elbette ki sisteme de güç verir.. Ancak, halkın da devlet mekanizmasının dişlileri arasında daha az ezilmesine vesile olabilirse, o da bir kazanç sayılabilir.. Çünkü, güçlü insan, kendisini korumakta da güçlenir.. Ama, hiçbir sistemin kendi temellerinin dinamitlenmesine fırsat vermeyeceği unutulmamalıdır..
 
 



Bu yazı 1,641 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 30 Temmuz 2008 'Kemalizm, nazizme benziyor!’ diyecek değiller ya..
    • 28 Haziran 2008 ‘Âlimin ölümü, âlemin ölmesi gibidir..’
    • 26 Haziran 2008 Asıl ‘travma’yı, şimdi ‘taife-i laicus’ yaşıyor..
    • 26 Ocak 2008 ‘Yargıçlar Diktatoryası’, tek umut..
    • 15 Ocak 2008 Türkiye, Ortadoğu’da Batı’nın ‘anglo-sakson’ cebhesiyle birlikte..
    • 14 Ocak 2008 ‘Tehlike yükseliyor; öyleyse, ‘kemalizm’de birleşelim!.’
    • 12 Ocak 2008 ‘Entellektüel hurafe: Aydınlanma’konusunda aydınlanmak..
    • 10 Ocak 2008 Ahmed Türk Bey; sözüm sana..
    • 29 Kasım 2007 ‘Bir dokun, bin âah dinle, ‘kâse-i fağfûr’dan..’
    • 11 Ekim 2007 Yarınları, tarihten de ibret alarak, adâlet üzere kurmak cehdi..
    • 9 Ekim 2007 Sadece ülkemiz değil, bütün bölge ‘kaos’lara gebe iken..
    • 6 Ekim 2007 ‘Stalinist yöntemler’ yenilmeye mahkûmdur!.
    • 4 Ekim 2007 Topyekûn savaşa, zaman ve mekânını inancımızın ölçülerine göre hazır olmak..
    • 3 Ekim 2007 ‘Anayasaya göre devlet’ mi; ‘devlete göre anayasa’ mı?
    • 2 Ekim 2007 ‘Taife-i laicus’ softalarının zorbalığı ötekilerden geri mi?
    • 1 Ekim 2007 ‘Sıcak takib’e ‘evet’ deniliyorsa; ‘mütekabiliyet’e de ‘evet’ mi
    • 29 Eylül 2007 Türkiye keşke Malezya olsa!
    • 27 Eylül 2007 ‘Dindarlık-dinsizlik kutublaşması’ en keskin hatlara doğru ilerlerken..
    • 26 Eylül 2007 Milletin önemli sıralaması ile asker’inki uyumlu olmalı değil mi?
    • 25 Eylül 2007 ‘İran’a şeriat, demokrasi vaadleriyle geldi!’ mavalı..

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,987 µs