En Sıcak Konular

Yusuf Kaplan
Yeni Şafak

Yusuf Kaplan
0 0 0000

Caliban, niçin Taliban'a dönüştürüldü?



“Bugün, New York'taki 'İkiz Kuleler'in vurulmasının 6. yıldönümü.”

Bu cümle yanlış. Yanlış çünkü vurulan Amerika'ydı; ama Amerika'yı vuran ve vurduran da yine Amerika'nın kendisiydi. Tıpkı Japonya'yı dize getirmek için tezgâhlanan Pearl Harbor hikâyesi gibi bir oyundu bu da.

İkiz Kuleler'in vurulduğu saatlerde, bugün bulvar gazeteciliğinin Türkiye'deki “en baba temsilci”si, toplumu kamplara bölen, toplumun özgürlük alanlarını daraltmayı kendisine vazife edinen gazetecilik anlayışının dünyadaki tek mucidi Hürriyet gazetesinin yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök, CNNTürk'te canlı yayında kedisine sorulan “İkiz Kuleler'in vurulmasını yarınki gazetenizde nasıl vereceksiniz?” sorusuna Özkök, “Yeni Bir Pearl Harbor mı?” diye cevap vermişti.

Hürriyet, bu manşeti attı mı atmadı mı; ilk önce şaşkınlıkla atıp da, sonradan b/ayılıp “yahu biz ne yapıyoruz?” diyerek kaldırıp attı mı, bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var: İkiz Kuleler'in vurulduğu ve pornografik bir şiddet diliyle bütün dünyaya dik/izlettirildiği saatlerde, hemen herkesin zihninde, tıpkı Ertuğrul Özkök gibi, “Acaba yeni bir Pearl Harbor numarasıyla mı karşı karşıyayız?” sorusu şekillenivermişti.

Yarın, yeri ve zamanı geldiğinde, “teröle savaş hikâyesi” şu ya da bu şekilde nihayete erdiğinde, İkiz Kuleler'in vurulmasının tam bir tezgâh olduğu açıklanacak.

İkiz Kuleler'in vurulmasını, ABD Başkanı George Bush, “hayat tarzımıza bir saldırı” diye ilân etmişti. Amerikalıların hayat tarzlarına kim saldırmak istiyor olabilirdi ki? Bu soru, cevabı önceden verilmiş bir soruydu: “Müslüman teröristler”! Amerika, İkiz Kuleler üzerinden Amerika'yı vurarak, Müslümanları ve İslâm'ı vurmak için aradığı bahaneyi üretmiş oldu.

Tekrar ediyorum: İkiz Kuleler'i Amerika'nın kullandığı / kullanmadığı gözü dönmüş adamlar vurmuş olsalar bile, Amerika, “Amerikan hayat tarzına saldırı” olarak nitelenen ve bu saldırı üzerlerine atılan müslümanlara ve İslâm'a ölümcül bir saldırı başlatmak için zaten 1989 yılında Soğuk Savaş'ın bitmesinden itibaren düğmeye basmıştı.

Yani, 11 Eylül olayı, 2001 yılında gerçekleşti; ama küresel / seküler / kapitalist sistemin önünde en büyük tehdit olarak konumlandırılan İslâm'ı komünizmden sonra küresel düşman ilan etme süreci, 1989 yılında başlatılmıştı. 11 Eylül hâdisesi, İslâm'ın tarih sahnesine yeniden bir medeniyet sıçraması gerçekleştirerek çıkma girişimlerini yok etmek için başlatılan postmodern savaş'ın kesinkes meşrûlaştırılmasının adı ve adresi oldu.

Çeyrek asırdan fazla bir süredir sürdürülen İslâm'la postmodern savaş süreci, Amerikalıların mutlaka başlatmak zorunda olduklarını hissettikleri bir süreçti. İslâm, durdurulmalıydı. Eğer İslâm durudurulmazsa, müslüman toplumlar, gerçek anlamda siyasî bağımsızlıklarına kavuşacaklar, kendi doğal kaynaklarını kendileri kullanacaklar, Amerikalılarla işbirliği yapan diktatörlüklere son verecek, kendi kendilerini yönetecek mekanizmaları işletmeye başlayacaklardı.

Fas'tan Malezya'ya kadar, İslâm dünyasındaki İslâmî siyasî ve entellektüel oluşumlar, İslâm dünyasının en güçlü aktörleri hâline gelmek üzereydi. Bütün primitifliklerine ve zaaflarına rağmen, İslâmî siyasî ve entellektüel sıçrama, durdurulamazsa, Amerika'nın ve küresel sistemin sözmürüye, sığ, vulger / bayağı, sadece hız ve haz'ı kutsayan kültürüne dayanan haksız, hukuksuz hegemonyası çatırdayabilirdi.

Kaldı ki, Çin, Hint, Rus, Afrika ve Latin Amerika kültürleri, kapitalist / seküler Batı kültürüne meydan okuyabilecek güçlü insan, kâinât ve Tanrı tasavvurlarından yoksundular. Küresel kapitalist / seküler Batı kültürüne çok çabuk teslim olmuşlar ve metamorfoza uğramışlardı.

Yalnızca İslâm, başkalarına, başka dinden, kültürden insanlara, hatta ateistlere gerçek anlamda ötekileştirmeden kendileri olarak ve kendileri kalarak varolma, yaşma hakkı tanıyordu. Sadece İslâm, insanın tabiatla ve Yaratıcı'yla kopan ilişkilerini yeniden kurma dinamizmi taşıyordu. Haksızlık karşısında susanı dilsiz şeytan olarak gören, adalati, hakkaniyeti, insan kardeşliğini ve küresel barışı ve adaleti tesis etme imkânı sunabilecek kuşatıcı ve kucaklayıcı köklü paradigmalara sadece İslâm sahipti. Batılılar bunu çok iyi kavramışlardı.

O yüzden İslâm'la postmodern bir savaş süreci başlatma ihtiyacı hissettiler. Shakespeare'in oyunundaki canavar Caliban, bir ânda Taliban'a dönüştürüldü.

 

 



Bu yazı 1,071 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 28 Temmuz 2008 Ergenekon'la “dolmuşa bindirilmediğimizden” emin miyiz?
    • 21 Temmuz 2008 Televizyonu dönüştürmek ve dil kurmak
    • 14 Temmuz 2008 Medya, nasıl seküler 'kilise'lere dönüştü?
    • 27 Haziran 2008 Travma ve yok oluş süreci
    • 27 Haziran 2008 Travma ve yok oluş süreci
    • 26 Mayıs 2008 Küresel İngiliz hâkimiyetine doğru (mu?)
    • 19 Mayıs 2008 İngilizlere dikkat!
    • 28 Nisan 2008 Laikçilik zırhıyla Türkiye'yi satıyorlar!
    • 25 Nisan 2008 Medeniyet yoksa, medîne de, din de yok olur
    • 18 Nisan 2008 Peygamberî çağ/rı
    • 24 Mart 2008 Çağa tanıklık, peygamberî soluk ve öncü varoluş kuşağı (2)
    • 17 Mart 2008 Türkiye bağımsızsa, Türkiye'yi bağlayan şey ne öyleyse?
    • 14 Mart 2008 Yalıtılmış masal perdesinden ruhsuz heykeller yapmak
    • 10 Mart 2008 "32. Gün"ün yaptığı şey televizyonculuk mu?
    • 3 Mart 2008 Aydınlanma mı dediniz? Peki, nerede Kant'ınız, Diderot'nuz, Voltaire'iniz?
    • 25 Şubat 2008 Kurumları kezzapladık, şimdi sıra insanlarda mı?
    • 18 Şubat 2008 Konya modeli
    • 15 Şubat 2008 Türkiye neden durdurulmalı; ama durdurulamaz?
    • 11 Şubat 2008 'Medya terörü' derhal durdurulmalı!
    • 4 Şubat 2008 21. yüzyılı "Türkiye" başlatacak...

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,892 µs