En Sıcak Konular

Yusuf Kaplan
Yeni Şafak

Yusuf Kaplan
0 0 0000

Milletin medyası mı?



Türkiye'de bu ülkenin ve bu milletin çıkarlarını koruyan güçlü bir medya yok. Türkiye'deki "güçlü medya"nın, gerçek anlamda bu ülkenin ve bu milletin çıkarlarını koruyup-kollayacağı duyarlığı gösterebilen bir yayıncılık yaptığı söylenebilir mi?

Kesinlikle hayır. Türkiye'deki "güçlü medya", Habermas'ın deyişiyle "güç odakları ile çıkar çevrelerinin sözcülüğü"nü ve gözcülüğünü yapmakla meşgul.

Türkiye'nin "güçlü medya"sı, Althusser'in "devletin ideolojik aygıtları" diye tarif ettiği misyonu (Türkiye'nin kendi kendini sömürgeleştirmesinin bir diğer adı olan "laiklik misyonerliği", yani "güç tapıcılığı" görevini) üstlenmiş durumda.

Kitle iletişim araçları Batı'da iki temel işlev görürler: Devlet ile toplum arasında toplum'un duyarlıklarını, sorunlarını, taleplerini temsil eder ve yansıtırlar. Çünkü devlet, Anthony Giddens'ın deyişiyle "örgütlü şiddet kullanan en büyük bir enstrüman"dır. Devlet'in (nesne'nin), toplumun (kollektif özne'nin) ve toplumun bireylerinin (münferit özne'nin) temel insanlık, varoluş ve hayat haklarına müdahale etmemesi, toplumdaki özgürlüklerin alanlarının genişletilmesi için vardır medya. Medyanın birincil varlık nedeni budur.

İkincisi de, Benedict Anderson'ın enfes bir şekilde tasvir ve tarif ettiği gibi, medya "hayalî bir toplum ve kültür" üretir. Böylelikle sözgelişi aynı gazeteyi okuyan Van'daki bir vatandaşla Edirne'deki bir diğer vatandaş birbirlerinden habersiz bir şekilde aynı kültürel, sembolik ve entellektüel anlam haritalarını çoklukla farkında olmayarak yeniden-üretmiş, içselleştirmiş olurlar.

Yani medyanın ikinci görevi ya da varlık nedeni, bir ulusal kültürün ve kimliğin yeniden üretilmesi ve pekiştirilmesidir. Ama bunu yaparken, totalleştirici bir mantığa başvurmaması, en dışlananın ve en farklı olanın da hakkını ve hukukunu gözetecek bir dil geliştirmeye özen göstermesi esastır. Birlik içinde çokluk, çokluk içinde birlik ancak böylesi bir özen gösterildiği zaman gerçekleştirilebilir.

Oysa Türkiye'de "güçlü" medya, hem gerçek işlevinin tersini yerine getirmekten, hem de toplumu bölmekten başka bir şey yapmıyor.

Gazetelerin isimlerine ve izledikleri yayıncılık politikalarına bakmak bile bu yakıcı ve yıkıcı gerçeği görmek için yeterlidir.

Sözgelişi, adı "hürriyet" olan bir gazete, Türkiye'de toplumun hak ve özgürlük alanlarını genişleten bir yayıncılık yapmaz. Tam tersine, "topyekûn savaş" gibi manşetler atacak kadar toplumu, toplumun temel değerlerini ve anlam haritalarını karşısına alan "gözü dönmüş" bir yayıncılık yapar; devlet ve millet diye iki varlık alanı belirler ve devletin, devleti sembolize ve temsil eden "ideolojik devlet aygıtları"nın "kapıkulluğunu", sözcülüğünü ve gözcülüğünü yapar ve bütün bunlardan da hiç rahatsızlık duymaz.

Yine adı "milliyet" olan gazete, bu milletin duyarlıklarının, çıkarlarının ve taleplerinin değil, güç ve çıkar odaklarının hassasiyetlerinin, çıkarlarının ve taleplerinin sözcülüğünü ve gözcülüğünü yapar. Bunun en son örneği, Salı gün manşetten verilen haberiydi: Vatandaşlar, şehirlerarası yolculuklarda otobüs şirketlerinin namaz vakitlerinde mola vermesini talep ediyorlarmış. "Vay sen misin bunu isteyen" diyerek, vatandaşın, nasıl olup da böyle bir şey talep etme cüretini gösterdiğini hakaretâmiz, aşağılayıcı bir dille aktarmakta hiç bir sakınca görmemiş bu gazete.

Gazete, burasının Müslüman bir ülke olduğunu, otobüs şirketlerinden müslüman bir halkın molalarını namaz vakitlerine göre ayarlamalarını talep etmesini "görüyorsunuz, şeriat devletine doğru sürükleniyoruz" demeye getiriyor, iç-dış güç ve çıkar odaklarını duruma müdahale etmeye çağırıyor adeta.

Burası Türkiye ve burada müslüman bir halk yaşıyor ve bu halkın hayatını müslümanlığın temel dinamiklerinden birini (namazı) eksene alarak sürdürmesi ve bu konuda yaşanan bir sorunun halledilmesini istemesi suç mu, yasak mı şimdi?

Daha fazla uzatmaya gerek yok. Sadece şunu soruyorum: Bir ülkenin güçlü medyası, o toplumun huzurunu bozacak şekilde absürt ve yapay gerilimler üretecek yayınlar yapan bir halk düşmanı, hak düşmanı gibi varolabilir mi?

Her Allah'ın günü, millete, bu milletin temel değerlerine, anlam haritalarına hakaretler yağdıran lümpen, ilkel, halkı "bidon kafalı" gören sözümona yazarların cirit attığı gazeteler kime ve ne için hizmet ettiklerini esaslı bir şekilde sorgulamak zorundadırlar.

 

 



Bu yazı 1,299 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 28 Temmuz 2008 Ergenekon'la “dolmuşa bindirilmediğimizden” emin miyiz?
    • 21 Temmuz 2008 Televizyonu dönüştürmek ve dil kurmak
    • 14 Temmuz 2008 Medya, nasıl seküler 'kilise'lere dönüştü?
    • 27 Haziran 2008 Travma ve yok oluş süreci
    • 27 Haziran 2008 Travma ve yok oluş süreci
    • 26 Mayıs 2008 Küresel İngiliz hâkimiyetine doğru (mu?)
    • 19 Mayıs 2008 İngilizlere dikkat!
    • 28 Nisan 2008 Laikçilik zırhıyla Türkiye'yi satıyorlar!
    • 25 Nisan 2008 Medeniyet yoksa, medîne de, din de yok olur
    • 18 Nisan 2008 Peygamberî çağ/rı
    • 24 Mart 2008 Çağa tanıklık, peygamberî soluk ve öncü varoluş kuşağı (2)
    • 17 Mart 2008 Türkiye bağımsızsa, Türkiye'yi bağlayan şey ne öyleyse?
    • 14 Mart 2008 Yalıtılmış masal perdesinden ruhsuz heykeller yapmak
    • 10 Mart 2008 "32. Gün"ün yaptığı şey televizyonculuk mu?
    • 3 Mart 2008 Aydınlanma mı dediniz? Peki, nerede Kant'ınız, Diderot'nuz, Voltaire'iniz?
    • 25 Şubat 2008 Kurumları kezzapladık, şimdi sıra insanlarda mı?
    • 18 Şubat 2008 Konya modeli
    • 15 Şubat 2008 Türkiye neden durdurulmalı; ama durdurulamaz?
    • 11 Şubat 2008 'Medya terörü' derhal durdurulmalı!
    • 4 Şubat 2008 21. yüzyılı "Türkiye" başlatacak...

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,766 µs