En Sıcak Konular

Ahmet Altan
Taraf

Ahmet Altan
19 Ağustos 2009

Mafya, TÜSİAD, Türkiye...



Barıştan yana bir adamım ama doğrusu çok barışçı bir yapıya sahip olduğumu söyleyemem.

Bir kavgaya girdiğimde artık “şu mu olur, bu mu olur” demedim hiç, çocukluğumuzda okuduğumuz o kabadayı kitaplarındaki anlatımla söylersek, “Allah ya ona verir ya bana”, birimizden biri devrilip pes edene kadar dövüşmeyi severim.

Doğrusu şiddete, silaha da düşkünümdür.

“Silah ne kötü şey canım” diyenler bana kızacak biliyorum ama işin gerçeği silah atmaktan hoşlanırım.

Vaktimin bol olduğu zamanlarda sık sık gider atış talimi yapardım.

Kemal Tahir ağzıyla söylersek, “attığımız bize el verir.”

Hal böyle olunca bir “mafya romantizmine” düşkün olmamak da mümkün değil.

Mafyacılar tekin ve güvenilir adamlar değillerdir pek ama feodal bir terbiyeleri vardır.

Bir iki tanesiyle karşılaşmışlığım, oturup konuşmuşluğum oldu.

Artık ihtiyar bir adam olduğum, onlarla da aramda büyük bir yaş farkı bulunduğu için “raconları” gereği ihtiyarlara gösterilmesi gereken saygıyı gösterdiler hep.

İnanılmaz maceralar anlattılar.

Cesaretlerini, hayatlarını ortaya koymalarını, neredeyse “kutsal” bir yasaya dönüşmüş raconlarını, yazılı olmayan kurallarını etkileyici buldum.

Refi Cevat’ın Sayılı Fırtınalar’ını okuyarak büyümüş, “ihtisasını” mafya filmleriyle yapmış biri olarak mafyanın kendi arasındaki ilişkileri hep ilgimi çekti.

Bizim ülkemizdeki mafyacıların çoğunun “devletle” işbirliği yapmasının ise her zaman “delikanlılığa” biraz aykırı olduğunu düşündüm.

Gerçi mafyanın uluslararası tarihinde de “devletle işbirliğine” sık rastlanır, Lucky Luciano’nun Sicilya çıkartması için Amerikan devletiyle işbirliği yaptığı anlatılır ama ben işin o kısmından ziyade Luciano’nun “yükseliş” dönemlerinde yaşadığı mafya içi mücadelelerini okumaktan tat alırım.

Devlet olduğunda “delikanlılık” biraz azalır çünkü.

Bizim eski İstanbul kabadayılarının, bir koluna ceketini sarıp yangın yerlerinde hasmıyla bıçak kavgasına girdiği dönemlerin geçmişte kaldığını biliyorum elbette, artık rakibinin adamlarıyla birlikte oturduğu kahveye girip, ortalığı saran sessizlik içinde “bir sade kahve getir koçum” diyen “fırtınaların” geçmiş çağlara ait olduğunun da farkındayım.

Ama gene de hâlâ ilgilenirim mafya hikâyeleriyle.

Ne yazık ki şu anda mafyaya olan ilgim onların “delikanlılığından” çok siyasetle ilgili.

Bizim genç ve başarılı muhabirlerimizden Fırat Alkaç, Nuri ve Vedat Ergin kardeşlerin avukatlarıyla görüştü.

Karagümrük Çetesi diye bilinen grubun lideri olan bu iki kardeşin, Sabancı Cinayeti’nin faillerinden olan Mustafa Duyar’ı öldürttüğü biliniyor, kendileri de zaten bunu açıkça söyledi.

Şimdi buradaki birinci soru, bu insanlar niye Mustafa Duyar’ı vurdurdular?

Kilit soru bu.

Bu sorunun devamında ortaya çıkan sorular ise ilk soruya biraz ışık tutuyor.

Mustafa Duyar’ı öldürten bu iki kardeşin vurulacağını bildiren resmî “devlet” raporları var, devletin birimleri yetkilileri uyarmış.

Ama bu iki kardeş hasımlarından korunmamış hapishanede, tam aksine onları öldürecek olanlarla aynı hapishanede tutulmuşlar.

O dönemde, bu iki kardeşi hasımlarıyla aynı hapishanede tutan da son zamanlarda çok meşhur olan Ali Suat Ertosun.

Ertosun’a, onca resmî rapora rağmen neden bu iki kişiyi güvenli bir hapishaneye nakletmediğini sormak gerekiyor.

“Konuşmak istediğini” söyleyen Mustafa Duyar’ı öldürtenlerin de “susmasını” ya da “susturulmasını” kim istedi?

Niye bu iki kişi, hasımlarıyla aynı hapishanede biraraya getirildi?

Bu soruların cevaplarını bulmak, devletin içinde yuvalanmış “çeteleri” ortaya çıkarmak için çok gerekli.

O çeteler, devleti de toplumu da mahvettiler çünkü.

Ve o çetelerin devletin içinde böylesine hızla büyüyüp kökleşmesine Kürt savaşı yol açtı, Kürtleri “bastıracağız” gerekçesiyle devletin içinde illegal bir yapı oluşturdular.

Susurluk çetesi de, Ergenekon örgütü de böyle çıktı ortaya.

Bugün bu ülke Kürt sorununu çözer de barışı getirirse bir daha devlet içinde çeteler oluşmayacak, hukuk böylesine güvenilmez hale gelmeyecek, insanlar adalete olan inançlarını kaybetmeyecek.

Yeniden adaleti, güveni, huzuru sağlamak, devleti gerçek bir devlet yapmak için mutlaka Kürt sorununun çözümü gerekiyor.

Ama burası tuhaflıklar ülkesi.

Huzurdan, barıştan, refahtan en fazla payı alacak olan “zenginlerin” kulübü TÜSİAD, “barış” konusunda fevkalade çekimser.

Bir zamanlar “Kürt raporları” hazırlatan bu örgütün şimdiki başkanı “Kürt sorunu” bile diyemiyor, “terör sorunu” diyor.

Bu yaklaşımlarından, sorunun çözümüne yardım edemeyecekleri, devletin sağlam bir devlet olmasına omuz veremeyecekleri, hukuku sağlamlaştırmaya destek olamayacakları sonucu çıkmıyor mu?

Bu sorunun, kaosun, devletin içindeki çetelerin, mafya devlet işbirliğinin devamını mı istiyorlar?

Bu ülkenin en zengin adamlarından birini bu “kaotik” yapının öldürttüğünün farkında değiller mi?

Devlet içindeki çetelerin devamını çok mu istiyorlar?

O çeteler, onlara da dokundu.

İnanmıyorlarsa gidip Ergin kardeşlere, “siz Duyar’ı niye öldürttünüz” diye bir sorsunlar.




Bu yazı 1,838 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 19 Ağustos 2009 Mafya, TÜSİAD, Türkiye...
    • 3 Ekim 2008 Korkmalı mıyız?
    • 16 Ağustos 2008 Yavaşlık
    • 14 Ağustos 2008 Ne oldu şimdi?
    • 12 Ağustos 2008 Ayıklamak
    • 30 Temmuz 2008 Dışarıda kim kaldı?
    • 18 Temmuz 2008 Yalanlar, gerçekler, sorular...
    • 16 Temmuz 2008 Çete
    • 14 Temmuz 2008 Emine
    • 12 Temmuz 2008 Dindarlar ve demokrasi...
    • 5 Temmuz 2008 Darbe ve medya
    • 28 Haziran 2008 Solculuk ve dindarlık, zavallılık mıdır?
    • 27 Haziran 2008 Bir darbe yandaşı
    • 26 Haziran 2008 Travma
    • 21 Haziran 2008 'Düşman değiliz be paşalar'
    • 13 Haziran 2008 Yeni sorun ihtiyacı...
    • 12 Haziran 2008 Anlamak için...
    • 2 Haziran 2008 Altınların parlaklığı...
    • 1 Haziran 2008 Fırsatçılık ve pusu
    • 28 Mayıs 2008 Her Türk asker doğar

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,193 µs