Tarihten budalalığı ayıklasak geriye ne kalır?
Çok fazla değil herhalde.
Bir kere savaşları çıkartacağız.
Zaten ölecek olan insanoğlunun birbirini öldürmesi pek “akıllıca” sayılmaz herhalde.
Üstelik öldürüp de yemiyorlar birbirlerini.
Karınlarını doyurmak için ceylanları yiyen aslanların mazeretine benzer bir mazeretleri yok.
Öyle öldürüyorlar.
Birbirlerinin topraklarını almak istiyorlar.
Alıyorlar.
Sonra ne oluyor?
Başkası da gelip onlardan alıyor.
Bayraklar çekiliyor, trampetler çalınıyor, marşlar söyleniyor ve sonra ölünüyor.
İnsanlar ölüyor, sınırlar sürekli değişiyor.
Bu, binlerce yıl devam ediyor.
Akıllıca mı sizce?
Bence değil.
Ne yaparlarsa yapsınlar hep aynı küçük gezegenin üstündeler ve toprak miktarı hiç değişmiyor.
Sahipleri değişiyor yalnızca.
Birbirlerini öldürmeyi seviyorlar, bir de “kümelenmeyi” seviyorlar.
Aynı bölgede doğanlar ve aynı şeye baktıklarında aynı sesi çıkartanlar, “kanlarının ve dillerinin” bir olduğuna, kendilerinin başka bölgelerde doğan ve aynı şeye başka isim takanlardan daha değerli olduğuna inanıyorlar.
Böyle düşünmelerinin açıkça, belli bir nedeni yok.
Öyle inanıyorlar.
Kendilerine ait “şeylerin” kutsal olduğunu kabul ediyorlar, boyayıp bir sopaya taktıkları bir bez var, o çok kıymetli mesela.
Ayrıca belli şarkıları söylerken yan yana dizilip hiç kımıldamadan duruyorlar.
O şarkı da çok kutsal.
Hepsinin birbirinden farklı renkte bezleri ve şarkıları var.
Savaşta birbirlerine doğru saldırırken bezleri sallıyorlar.
Kendilerinden ve tarihlerinden “yüce, ulu, şanlı” gibi sözlerle bahsediyorlar.
İstisnasız her “küme” kendisinin en değerli, en şanlı olduğuna inanırken, nasıl olup da bütün kümelerin “en” muhteşem olabileceğine dair bir kuşku beslemiyorlar.
Zaten böyle konularda kuşkulanmayı da yasak ediyorlar.
Bu gelenekleri de binlerce yıldan beri sürüyor.
Bazı adamlara “kral, padişah, önder” diyorlar ve onların her dediğinin doğru olduğunu kabul ediyorlar.
Tartışmıyorlar.
O ne derse yapıyorlar.
Ve, “o adam” uğruna ölmenin de kutsal bir görev olduğunu kabulleniyorlar.
Sonra topakları kazıp bazı parlak taşlar çıkartıyorlar.
O taşların, karınlarını doyurabilecek yiyeceklerden, meyvelerden, onları barındıran barınaklardan daha kıymetli olduğuna öylesine kuvvetle inanıyorlar ki...
O taşlar için de birbirlerini öldürüyorlar.
En faz “taşa” sahip olan en zengin sayılıyor.
Birbirlerini öldürerek o “taşları” topluyorlar ve sonra o taşları bir kasaya koyuyorlar.
O taşların o kasalarda durması onları çok sevindiriyor.
Diğerleri de kasasında çok taş olan için “o çok varlıklıdır” diyor.
Sonra, taşların büyük ve ağır olduğunu görünce bu sefer de kâğıtlar basıyorlar.
Üstünde resim ve yazı olan dikdörtgen kâğıtlar.
Bu sefer de bu kâğıtların kıymetine tapınıyorlar.
O kâğıtlarla araziler alıp etrafını çitlerle çeviriyorlar.
Yüz kişinin sığacağı arazide bir kişi oturuyor.
Yüz kişi de dar bir yere sığışmaya çalışıyor.
En sevdikleri kelime ise her dilde aynı, “benim”.
Çocuklarının bile ilk öğrendiği kelimelerden biri bu.
Her şey onların olsun istiyorlar.
Ne bulurlarsa.
Hatta kadınlarla erkekler bile birbirlerini “mülk ediniyorlar”.
Dünyayı saran kalabalığın arasından birini yakalayıp “bu benim” diyorlar.
Eğer o kadın ya da erkek istedikleri kadar “benim” olmazsa, “etrafa bakınırsa” onu öldürüyorlar.
“Sevdiği için” öldüren tek canlı türü olmaktan da büyük bir gurur duyuyorlar.
Neredeyse hepsi aynı “tanrıya” inanıyor.
Tanrılarına ibadetleri birbirinden farklı.
“Senin ibadetin kötü” deyip birbirlerini gene öldürüyorlar.
Üstelik de hepsinin tanrısı aynı emri verdiği, “sakın öldürmeyin” dediği halde.
Tanrıyı çok sevdikleri için tanrının emrini dinlemiyorlar.
Zaten vakitlerinin çoğunu birbirlerini öldürecek silahlar yapmaya harcıyorlar.
Bunun için büyük fabrikalar kuruyorlar.
Bütün amaçları, bir seferde daha fazla insanı öldürecek aleti bulabilmek.
Binlerce yılı böyle taşlara, kâğıtlara, silahlara harcadılar.
Birbirlerini öldürdüler.
Öldürenler de, öldürdükten kısa bir süre sonra öldü.
Çünkü zaten hiçbiri çok uzun yaşamıyor.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle