Bugün
Gülay Göktürk
0 0 0000
“Yalnız ve güzel ülkem”
Nuri Bilge Ceylan'ın o sözleri neden bu kadar içime işledi bilmiyorum. Yalnız ve güzel ülkem... Galiba ben de, aynen böyle hissediyorum Türkiye için; güzelliği her bakışımda içimi aydınlatıyor; o mahzun yalnızlığı ise yüreğimi titretiyor.
Herkesin ülkesini sevişi farklı farklı. Kimisi onu sarıp sarmalayan bir ana kucağı gibi hissediyor vatanını. En zor zamanlarda, en büyük yenilgilerden sonra yara bere içinde koşup sığınabileceği ve yeniden küçük ve aciz bir çocuk gibi olabileceği bir sığınak gibi seviyor. Kimisi ise onunla hep gurur duymak istiyor; her şeyde birinci olsun, hep en iyisi, en güçlüsü olsun; herkes önünde selam dursun...
Güçle ilgili olarak taşıdığı bütün takıntıları onun üzerinden gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu zorlayan, hırpalayan bir sevgi türü ve kaçınılmaz hayal kırıklığının ardından da öfke geliyor. Ben çocuğunu bütün zaaflarıyla, günahlarıyla kabullenen bir anne gibi seviyorum Türkiye'yi. Koruyucu, kollayıcı, affedici bir şefkatle seviyorum. Bazen, buluğ çağında, kimliğini tam bulamamış, ne yapacağı pek belli olmayan bir genç kızın annesinin duyduğu tedirgin sevgiye benziyor sevgim. Onun için hep endişe duyuyorum.
Onun kendine zarar vermesinden, kendi kendini incitmesinden korkuyorum. Kendini incittiği zaman da başına kakmak gemiyor içimden. Gelsin, başını dizime koysun, "üzülme güzelim, bir dahaki sefere... bir dahaki sefere birlikte başaracağız" diye avutayım istiyorum. Bazen de hayatı acılar içinde geçmiş, kadri bilinmemiş, itilmiş, kakılmış ama çektiklerini kader diye sineye çekmiş, asla isyan etmemiş yorgun, yaşlı bir bilge oluyor. Ama hep kadın...
Ben onun savaşkan, iddiacı, "erkek" hallerini sevmiyorum. Öyle olduğu zaman uzaklaştığımı hissediyorum. "Yalnız ve güzel" Evet çok güzel...
Her geri dönüşümde onun kimselere benzemeyen o gizemli güzelliğini yeniden keşfedip yeniden hayran oluyorum. Ama ille de o yalnızlığı nasıl da içime dokunuyor. Hayatları boyunca hiçbir yere tam ait olamamışlarda, iki arada bir derede kalmışlarda; kendini bir türlü tam olarak anlatamamışlarda, anlaşılamamışlarda görülen hüzünlü bir yalnızlık bu...
Son sevgilisi de "Biz farklı dünyanın insanlarıyız" deyip çekip gitmiş; bir türlü dengini bulamamış soylu güzeller gibi, iki dünyanın arasında bir yerde, bir başına öylece yapayalnız duruyor.
Bu yazı 1,156 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
3 Ekim 2008
Krizler ve sebep sonuç ilişkileri
-
12 Temmuz 2008
Ergenekon Davasını bekleyen tehlikeler
-
12 Haziran 2008
Cumhuriyet Çalışma Grubu
-
28 Mayıs 2008
“Yalnız ve güzel ülkem”
-
25 Mayıs 2008
Tam Gün Yasası 2
-
21 Mayıs 2008
Tam Gün Yasası
-
18 Mayıs 2008
Hukuk dersi
-
14 Mayıs 2008
Kraliçe bilecek mi?
-
9 Mayıs 2008
Patinaj ve bıkkınlık
-
7 Mayıs 2008
"Dini ticarete alet etmek"
-
30 Nisan 2008
Taksim neyin sembolüdür?
-
25 Nisan 2008
“CHP'yi kurtarmak”
-
23 Nisan 2008
Doğurun, ama bize güvenerek doğurmayın
-
20 Nisan 2008
Hizmet yarışı olarak siyaset
-
16 Nisan 2008
Vazoda büyüyenler
-
9 Nisan 2008
“Kökü dışarda”
-
30 Mart 2008
"Eğer kapatma davası açılırsa..."
-
28 Mart 2008
Reform kuşa dönmesin
-
26 Mart 2008
Meşru müdafaa
-
19 Mart 2008
Asıl ihtimal Anayasa Mahkemesi’nin reddetmesidir
Yorumlar
+ Yorum Ekle