En Sıcak Konular
Taraf
Ahmet Altan
0 0 0000
Planlı bir operasyon...
Ülke, tehlikeli bir durumla karşı karşıya.
Yargıtay’ın muhtırasının amacını, daha o muhtırayı okur okumaz anlamıştık ama bunun sadece Yargıtay’a ait bir çıkış olduğunu sanmıştık.
Ardından Danıştay...
Dün de Üniversitelerarası Kurul gelince...
Tabloyu daha net görebildik.
Türkiye’nin dünyaya açılmasına, evrensel hukuk kurallarını uygulamasına, barış ve huzur içinde yaşamasına, Avrupa Birliği üyesi olmasına, sorunlarını “akılla” çözmesine karşı olan güçler “planlı bir operasyon” başlatmışlar.
Halkın iradesinin önünü tıkamak için harekete geçmişler.
Bu muhtıralar zincirinin son halkası olarak bir de Genelkurmay muhtırası gelirse hiç şaşırmayacağım.
İş, oraya doğru gidiyor çünkü.
Yargı rahatsız, üniversite rahatsız...
Eh, tabii ordu da bundan rahatsız...
Ve gereğini yapıyor...
İşte bu görüntüyü yaratmak için koordinasyon içinde adım adım ilerliyorlar.
Tabii, unuttukları bir şey var.
Halk bu tür planlardan hoşlanmıyor.
İnsanlar artık ülkeleri hakkında kendi fikirlerini söylemek istiyorlar.
“Ankara bürokrasisinin” çıkarlarının kendi çıkarlarıyla uyuşmadığını biliyorlar.
22 Temmuz’da bunu bildiklerini açıkça gösterdiler.
“Bürokratların” ellerinden bırakmak istemedikleri egemenliklerini sürdürmelerine izin verebilecek koşullar Türkiye’de de, dünyada da bulunmuyor.
Bürokratlar bir türlü göremiyorlar ama bambaşka bir çağdayız, artık bütün koşullar değişti.
Onun için bu “muhtıra oyunu” tutmayacak.
Deneyecekler ama olmayacak.
Peki, bu “muhtıracıların” kafasındaki plan ne?
Bana sorarsanız, onlar planlarını daha önceden belirlemişler ve planın bütün oyuncuları da rollerini buna uygun bir şekilde oynuyor.
Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yi kapatmasa da yöneticilerini siyaset dışına sürmesini bekliyorlar bence.
Bunu muhtıralarla zorluyorlar.
Bütün yasaları çiğneyerek Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü de siyasi yasaklı haline getirip Çankaya’dan indirmek istiyorlar.
Yerine kimin geçeceği belli.
Ne olduğu bir türlü anlaşılamayan bir “üçüncü yol” teranesi tutturan Meclis Başkanı Köksal Toptan.
Ardından, Cemil Çiçek, Abdullah Aksu gibi AKP’lilerle desteklenmiş bir “teknokratlar hükümeti” kurmayı hesaplıyorlar galiba.
Bu hükümet, Avrupa Birliği ile görüşmeleri askıya alacak.
Ergenekon soruşturmasını durduracak.
Hukuk reformlarını geriye çevirecek.
Türban yasağını getirecek.
Belki bazı bölgelerde “sıkıyönetim” ilan edecek.
Kürtlere karşı daha da sertleşecek.
Bütün bunlara ses çıkarmaması için Amerika ile “İran” konusunda anlaşacak.
Bu anlaşmayı, ülkedeki “şeriat” tehlikesine bağlayacak.
Büyük bir ihtimalle geniş tutuklamalar yapacak.
Ve, biz otuz yıl önceye döneceğiz.
Doğrusu pek sanmıyorum.
Bir “siyahı” başkan seçmeye hazırlanacak kadar radikal bir değişimin eşiğine gelen Amerika, oluşturacağı yeni siyasetinin içine “darbe destekçiliğini” o kadar kolay yerleştiremez.
Ortadoğu’yu da dengeye kavuşturacak, İsrail-Suriye anlaşmazlığında arabuluculuk yapacak, bu etkisini bütün bölgede gösterecek “istikrarlı” bir Türkiye; “demokrasiden” uzaklaşmış, saygın olmayan, güçsüz bir Türkiye’den daha önemli sanırım Amerika için.
Ayrıca, Amerika Avrupa’dan kopan bir Türkiye’nin mali yükünü de omuzlayamaz.
Avrupa’dan kopmanın çok ciddi bir maliyeti var çünkü bizim için.
Düşünün ki Anadolu, Avrupa’ya mal ihraç eden şirketlerle dolu; Avrupa’yla ilişkilerin donması, işsizlik, parasızlık ve huzursuzluk demek.
Bu fakirliği ve huzursuzluğu hiçbir yönetim taşıyamaz.
Üstelik, yeni “yönetimin” Kürtlerin üstündeki baskıyı artırmasıyla yeni çatışmalar patlar.
Kuzey Irak Kürt yönetimiyle ilişkilerimizin bozulması, Amerika’nın Irak planlarını da altüst eder.
Muhtıracıların hesapları, nereden bakarsanız bakın tutmaz.
Ama benim anlayabildiğim kadarıyla bunu bir denemek istiyorlar.
Çünkü, AKP hükümetinin hiç yardımcı olmamasına rağmen hayatın gerçekleri Türkiye’yi demokrasiye doğru götürüyor.
Hayat zorluyor bizi.
Demokrasi ise bu bürokratların ölesiye korktukları bir yönetim biçimi.
Sadece egemenliklerini kaybetmekle kalmayacaklar, kendi mesleklerindeki yeterlilikleri de ciddi biçimde sorgulanacak.
Şimdi bunu engellemek için çılgınca çabalıyorlar.
Paniğe kapıldıkları için saygınlıklarını da ateşe atmaktan kaçınmıyorlar.
Türkiye’de bir dönem bitiyor.
Ama “sona yaklaşmak” en zorlu aşamaya da yaklaşmak anlamına gelir.
Hiç de “hayırlı” olmayan bir planla karşı karşıyayız.
Ve, her şeye hazırlıklı olmalıyız.
Bu yazı 1,161 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
19 Ağustos 2009
Mafya, TÜSİAD, Türkiye...
-
3 Ekim 2008
Korkmalı mıyız?
-
16 Ağustos 2008
Yavaşlık
-
14 Ağustos 2008
Ne oldu şimdi?
-
12 Ağustos 2008
Ayıklamak
-
30 Temmuz 2008
Dışarıda kim kaldı?
-
18 Temmuz 2008
Yalanlar, gerçekler, sorular...
-
16 Temmuz 2008
Çete
-
14 Temmuz 2008
Emine
-
12 Temmuz 2008
Dindarlar ve demokrasi...
-
5 Temmuz 2008
Darbe ve medya
-
28 Haziran 2008
Solculuk ve dindarlık, zavallılık mıdır?
-
27 Haziran 2008
Bir darbe yandaşı
-
26 Haziran 2008
Travma
-
21 Haziran 2008
'Düşman değiliz be paşalar'
-
13 Haziran 2008
Yeni sorun ihtiyacı...
-
12 Haziran 2008
Anlamak için...
-
2 Haziran 2008
Altınların parlaklığı...
-
1 Haziran 2008
Fırsatçılık ve pusu
-
28 Mayıs 2008
Her Türk asker doğar
Yazarlar
-
Mühürdar
-
Behiç Karahisarlı
-
Fahri Güven
-
Murat Bardakçı
-
Avni Özgürel
-
Mehmet Şevket Eygi
-
Muharrem Coşkun
Yorumlar
+ Yorum Ekle