Bugün
Gülay Göktürk
0 0 0000
Tam Gün Yasası
ABD'de seçim propagandalarını biraz olsun izleyen herkes, tartışmaların yarıdan fazlasının sağlık sistemi etrafında dönüp durduğunu bilir. Adaylar döne döne sağlık sistemiyle ilgili kendi projelerini anlatırlar; bütün tartışma programlarında, açık oturumlarda sağlık projeleri tokuşturulur.
Bu projeler basın ve seçmen tarafından didik didik edilir. Bizde siyaset böyle "küçük ayrıntılar" üzerinde yapılmaz. Biz varsa yoksa "laiklik mi, demokrasi mi" "Cumhuriyet mi; şeriat mı" gibi büyük rejim meselelerini tartışırız; daha doğrusu onları da doğru dürüst tartışamaz; hemen kutuplaşır ve boş şişeler kadar içi boş sloganlarımızı karşı tarafa fırlatır dururuz. Sağlık Bakanlığı geçtiğimiz beş yıl içinde sessiz sedasız ama devrim niteliğinde değişiklikler yaptı sağlık sistemimizde. Bunların hiçbiri ne yeteri kadar tartışıldı; ne de takdir edildi. Şu anda gündemde yine çok önemli bir yasa var: Tam Gün Yasası...
Bu yasa da aslında hepimizi çok yakından ilgilendiren ve derinlemesine tartışmayı hak eden çok boyutlu bir konu. Ama korkarım ki yine doğru dürüst tartışılmayacak. Tartışma yine birkaç meslek kuruluşu ile Bakanlık arasında sıkışıp kalacak. Eleştiriler yine siyasi yıpratmaya yönelik birkaç sloganla sınırlı kalacak. Oysa bu konuda tamamıyla haklı bir taraf yok. Hem yasayı çıkarmaya çalışanların hem karşı olanların haklı oldukları noktalar; dikkate alınması gereken gerekçeleri var.
Dolayısıyla, hemen karşılıklı saf tutup diğer tarafın söylediklerine sağırlaşmak yerine, olguları ortaya koyup birlikte çözüm aramamız; ortak aklı harekete geçirmemiz gereken bir mesele ile karşı karşıyayız. Önce Sağlık Bakanlığı'nı böyle bir yasayı çıkarmaya iten nedenlere; Bakanlık'ın argümanlarına bakalım: Bakanlık açısından Tam Gün Yasası'nı zorunluluk haline getiren temel olgu, ülkemizdeki hekim sayısının yetersizliği. Hekim başına düşen nüfus açısından Türkiye, Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölgesi'nde yer alan 53 ülke içerisinde 52. sırada yer alıyor.
Ülkemizde 1.000 kişiye ortalama olarak 1,4 hekim düşüyor. Bu rakam İsviçre'nin 1960 yılı rakamı. Türkiye'nin Dünya Sağlık Örgütü'nün Avrupa Bölgesi'nde yer alan diğer ülkeleri yakalayabilmesi için sahip olduğumuz nüfusa göre her yıl tıp fakültelerinden 14 bin 500 mezun verilmesi gerekiyor. Oysa yılda ancak 4500 mezun veriliyor ve bu olması gerekenin üçte biri...
Sayıca zaten yetersiz olan uzman hekimlerin dağılımına baktığımızda, Sağlık Bakanlığı hastanelerinin sürekli kan kaybettiğini, kamudan özele uzman hekim akışı olduğunu görüyoruz. Bakanlık'ın rakamlarına göre kamu hastanelerinde 2007 yılında 2146 uzman hekim işe başlamış buna karşılık 2633 hekim işten ayrılmış, yani toplam uzman hekim sayısında 487 azalma olmuş. 2008 yılının sadece ilk iki ayında ise azalmanın 249'a ulaşması, bu kan kaybının artan bir ivmeyle sürdüğünü ortaya koyuyor. Peki özel sağlık sektörüne geçen bu uzman hekimlerin coğrafi dağılımı nasıl? Bu dağılıma baktığımızda da ciddi bir problem görüyoruz. Çünkü bu hekimlerin yüzde 60'ı beş büyük ilimizde yoğunlaşmış durumda.
Türkiye nüfusunun üçte birinin yaşadığı 58 ilde ise bu oran sadece yüzde 16. Görüldüğü gibi ortada ciddi bir sorun var. Eğer kamu hastanelerinden özel hastanelere bu hekim göçü devam ederse, birkaç yıl sonra kamu hastanelerinde ciddi bir uzman hekim açığı yaşanması kaçınılmaz. Bakanlık, orta ve uzun vadede sorunun gerçek çözümünün doktor sayısının arttırılmasında olduğunu görüyor. Bu amaçla YÖK ile işbirliği halinde tıp fakültelerinde kontenjan arttırılması, yeni açılan tıp fakültelerinin hızla canlandırılması, yurt dışına tıp öğrenimi için öğrenci gönderilmesi ve yabancı uyruklu doktor çalıştırılabilmesi gibi tedbirler üzerinde çalışılıyor.
Ancak bütün bu tedbirler eksiksiz uygulansa bile, ülkemizin ihtiyacı olan 200 bin hekime ancak 2023 yılında ulaşılabileceği hesaplanıyor. İşte Bakanlık'ı, kısa vadede kamu hastanelerinde yaşanan hekim göçünün önüne geçmek için Tam Gün Yasası gibi yasalar çıkarmak zorunda bırakan gerçekler bunlar. Madalyonun bir yüzünde bu rakamlar var. Diğer yüzünde ise, Tam Gün Yasası'nın muhaliflerinin söyledikleri. Onlara da bir dahaki yazımızda kulak verelim.
Bu yazı 1,415 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
3 Ekim 2008
Krizler ve sebep sonuç ilişkileri
-
12 Temmuz 2008
Ergenekon Davasını bekleyen tehlikeler
-
12 Haziran 2008
Cumhuriyet Çalışma Grubu
-
28 Mayıs 2008
“Yalnız ve güzel ülkem”
-
25 Mayıs 2008
Tam Gün Yasası 2
-
21 Mayıs 2008
Tam Gün Yasası
-
18 Mayıs 2008
Hukuk dersi
-
14 Mayıs 2008
Kraliçe bilecek mi?
-
9 Mayıs 2008
Patinaj ve bıkkınlık
-
7 Mayıs 2008
"Dini ticarete alet etmek"
-
30 Nisan 2008
Taksim neyin sembolüdür?
-
25 Nisan 2008
“CHP'yi kurtarmak”
-
23 Nisan 2008
Doğurun, ama bize güvenerek doğurmayın
-
20 Nisan 2008
Hizmet yarışı olarak siyaset
-
16 Nisan 2008
Vazoda büyüyenler
-
9 Nisan 2008
“Kökü dışarda”
-
30 Mart 2008
"Eğer kapatma davası açılırsa..."
-
28 Mart 2008
Reform kuşa dönmesin
-
26 Mart 2008
Meşru müdafaa
-
19 Mart 2008
Asıl ihtimal Anayasa Mahkemesi’nin reddetmesidir
Yorumlar
+ Yorum Ekle