En Sıcak Konular

Gülay Göktürk
Bugün

Gülay Göktürk
0 0 0000

“Cumhurbaşkanı bile oluyorlar"



AK Parti'nin Kürt kökenli milletvekilleri AB ve ABD başta olmak üzere uluslararası arenada PKK ve DTP'nin tezlerini çürütmek için birinci elden lobi faaliyetinde bulunacaklarmış.

Konu Kızılcahamam toplantısında gündeme gelmiş ve hemen uygulamaya geçilmesine karar verilmiş. Buna göre, AK Parti içindeki Kürt kökenli milletvekillerinin gönüllü olanları arasından üçbeş kişilik heyetler oluşturulacak; bu heyetlere önce Dışişleri Bakanlığı bürokratları tarafından özel brifingler verilecek sonra da lobi faaliyeti için yurtdışına gönderilecekmiş. Buraya kadar iyi, hoş...

Gazetelerde yer alan haberlere göre, lobi faaliyeti için yola çıkacak vekillerin vurgulayacakları ana tezler şunlarmış:

"DTP'nin siyasi olarak bölgeyi temsil ettiğine ilişkin safsatalara inanmayın. AK Parti, 22 Temmuz'da Güneydoğu Anadolu'da yüzde 51.76 oranında oy aldı. DTP ise, yüzde 25! Bölgenin gerçek temsilcisi AK Parti'dir." "Kürtlerin siyaset yapmasının önünde hiçbir engel yok. Kürt orijinli birisi rahatlıkla Cumhurbaşkanı olabiliyor. Sadece AK Parti'de 75 tane Kürt kökenli vekil var. Bakan ve parti yöneticileri var. Türkiye'de Kürt milliyetçiliğini savunanlar bile rahatlıkla politika yapabiliyor."

Böylece Başbakan Erdoğan'ın son günlerde neredeyse her konuşmasında "Benim 75 Kürt milletvekilim var, bölge halkı benimle birlikte" sözlerinin nedeni de anlaşılmış oluyor.

Ak Parti'nin Güneydoğu'daki seçim başarısının ya da partide 75 Kürt milletvekili olmasının önemini inkâr edecek değiliz. Bu sonuç, geniş Kürt kitlelerinin temel yönelimini göstermesi açısından elbette çok önemli. Ama bu, ne Ak Parti'nin Kürtlerin tamamını temsil ettiğini gösterir - DTP'nin aldığı yüzde 25 küçümsenecek bir oran mı? Geçmişte nice hükümet kuruldu bu oranla- ne de - daha önemli olarak- Kürt sorununun Ak Parti tarafından Meclis'te temsil edildiğini...

Bir partinin bütün milletvekilleri belli bir etnik kimliğe sahip olsa bile, bu durum o partinin o etnik kimliğe ilişkin sorunları siyaset zemininde temsil ettiğini göstermez. Hatta kesinlikle temsil etmeyebilir.

Ne Özal Kürt olduğu için o Çankaya'ya çıktı diye Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı makamı Kürtleri temsil eder hale geldi; ne Tansu Çiller başbakan olduğu zaman kadınlar hükümetin başına geçmiş oldular. Ne Özal o makamda Kürt sorununu temsil etti; ne Tansu Çiller kadın sorunlarını hükümete taşımış oldu.

Mesele milletvekillerinin kökeni, ya da daha genel olarak tek tek siyasetçilerin kimlikleri değil, partilerin izlediği politikalardır. O yüzden Ak Parti'nin lobici milletvekilleri o 75 sayısına fazla güvenmesinler; asıl ellerinde doğru dürüst hazırlanmış bir Kürt politikası, bir reform planı var mı; ona baksınlar...

Hele hele şu, "Kürtlerin siyaset yapmasının önünde hiçbir engel yok, bakın Kürt orijinli biri cumhurbaşkanı bile olabiliyor" argümanı var ya; benden tavsiye o argümanı ağızlarına bile almasınlar. Çünkü bu argüman gayet antipatik ve gayet basmakalıp olmanın ötesinde Kürt meselesini inkâr etmenin de simge cümlesidir. Şimdiye kadar "Kürt sorunu diye bir sorunun olmadığını" ispatlamaya çalışan herkes bu örneğe başvurmuş, bu örnekten medet ummuştur.

Üstelik de gayet demagojik bir argümandır.

Evet, Türkiye'de Kürtlerin siyaset yapmasının önünde engel yoktur; ama "Türk siyaseti" yapmak şartıyla!

Şu ya da bu biçimde "Kürt siyaseti" yapmaya kalkışanların başlarına neler geldiğini ise Avrupalılar bizden daha iyi bilir.

Mesela, şiddeti tamamen dışladıkları halde "Kürt siyaseti" yapmaya kalkıştıkları için Şerafettin Elçi'nin ya da Abdülmelik Fırat'ın neler çektiklerini - hâlâ da çekmekte olduklarını - Avrupalılardan dinlemek Ak Parti'nin Kürt milletvekillerini utandırmaz mı?



Bu yazı 1,489 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 3 Ekim 2008 Krizler ve sebep sonuç ilişkileri
    • 12 Temmuz 2008 Ergenekon Davasını bekleyen tehlikeler
    • 12 Haziran 2008 Cumhuriyet Çalışma Grubu
    • 28 Mayıs 2008 “Yalnız ve güzel ülkem”
    • 25 Mayıs 2008 Tam Gün Yasası 2
    • 21 Mayıs 2008 Tam Gün Yasası
    • 18 Mayıs 2008 Hukuk dersi
    • 14 Mayıs 2008 Kraliçe bilecek mi?
    • 9 Mayıs 2008 Patinaj ve bıkkınlık
    • 7 Mayıs 2008 "Dini ticarete alet etmek"
    • 30 Nisan 2008 Taksim neyin sembolüdür?
    • 25 Nisan 2008 “CHP'yi kurtarmak”
    • 23 Nisan 2008 Doğurun, ama bize güvenerek doğurmayın
    • 20 Nisan 2008 Hizmet yarışı olarak siyaset
    • 16 Nisan 2008 Vazoda büyüyenler
    • 9 Nisan 2008 “Kökü dışarda”
    • 30 Mart 2008 "Eğer kapatma davası açılırsa..."
    • 28 Mart 2008 Reform kuşa dönmesin
    • 26 Mart 2008 Meşru müdafaa
    • 19 Mart 2008 Asıl ihtimal Anayasa Mahkemesi’nin reddetmesidir

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,613 µs