En Sıcak Konular
Vakit
Ali İhsan Karahasanoğlu
0 0 0000
“Subay kızı”nın anlattıkları!..
“Sen dedin, ben dedim” türünden kısır tartışmaları sevmem.. Konunun teferruatı niteliğindeki ifadelere yapışıp, koca gerçeklerin gözardı edilmesi oyununun tarafı olmak da istemem.
Ama Vatan’ından Hürriyet’ine, Milliyet’ine, Sabah’ına kadar hemen hepsi, “subay kızı”nın sorusunu süsleyerek tekrar tekrar haber yapıp, Başbakan’ın şahsında, sivil iktidara karşı bir kampanyaya dönüştürmek eğiliminde iseler, konunun üzerinde biraz daha durulmalı demektir!..
“Ananı al da git”, “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” türünden bazı ifadeler amacından saptırılıp, başka yönlerde kullanılıyorsa eğer; bunda, ifadeleri saptıranların kasıtlı tavırları kadar, işin gerçeğini ortaya koyamayanların kusurları da olduğu kanaatindeyim.
Dolayısıyla, yarın “Subay kızını, ‘babana sor’ diye tersledi” şeklinde amacından saptırılmış bir söylem oluşmaması için, “subay kızı”nın, hatta “subay”ın bizzat kendisinin açıklamalarını, masaya bir yatıralım bakalım..
“Subay kızıyım” diyerek, Başbakan Tayyip Erdoğan’a “Neden biz bir şey yapamıyoruz? Neden bizim subaylarımız şehit oluyor?” sorusunu yönelten ve “Subay kızı olduğuna göre, askerî yönünü babana soracaksın” cevabını alan Oxford öğrencisi kızımız, kartelin de tahriki ile dünkü söyleşilerde bakın neler demiş..
“Subay kızı”na kartel muhabiri sormuş: “Başbakan’ın dediği gibi, babana sordun mu?”
“Subay kızı” da “Sormama gerek yok, çocukluğumdan biliyorum” diye karşılık vermiş..
Acaba subay kızı, neyi, ne kadar biliyordu?
Gerçekten de biliyor muydu? Biliyorsa, Başbakan’a sorduğu şey neydi acaba?
Daha ötesi, ne yapmak istiyordu?
Ne yapmak isteniliyordu?
Öyle ya, “Neden biz bir şey yapamıyoruz?” diye soran subay kızı, iki gün sonra kalkıp da “Ben çocukluğumdan biliyorum. Babama sormama gerek yok” diyorsa, sorarız kendisine, “O zaman o soruyu niye sordun?”
“Kim hazırladı da verdi senin eline o soruyu?”
Belli ki bir artniyet var olayda..
Ve bu tür artniyetli senaryoların aktörleri, tecrübe ile sabittir ki, hep büyük gaflara da imza atarlar..
Subay kızı da, büyük bir gafa imza atmış zaten..
Anlatılanların içerisinde şehid olmuş bir üsteğmen de olduğundan, onun hatırasına saygıyı elden bırakmadan, mümkün olduğunca işin ciddiyetine yakışır ifadelerle eleştirimi yapacağım.
Ama kusura bakmasınlar, olayı hepten görmezlikten de gelemeyeceğim.
Olay şu! Başbakan’a “Neden biz bir şey yapamıyoruz?” sorusunu yönelten subay kızı, dün Milliyet’e verdiği röportajda da şöyle demiş: “Babam jandarma subayı olduğu için yıllarca Doğu'da görev yaptı ve oralarda birlikte yaşadık. İlkokuldan, İngiltere'ye geldiğim lise ikiye kadar babamın tayinleri nedeniyle Türkiye'nin 11 ilini dolaştık.”
İlkokul birinci sınıftan, lise ikiye kadar kaç yıl geçer? 10 yıl..
Subay kızının beyanına göre, 10 yılda, 11 il dolaşmışlar!
Eğer babası bir soruşturma sebebi ile cezalandırılmadığı halde bu kadar çok il değiştirdi ise, burada bir yanlışlık yok mu? Bir jandarma subayı, 10 yılda, 11 değişik yerde nasıl görev yapar?
Ya subay kızı yanlış bilgi veriyor, ya da işin içinde büyük bir yanlışlık var. Önemsiz gibi görünen, ama çok önemli bir yanlışlık... Bir şehre yerleşip, orayı tanımaya daha yeni başlayan bir jandarma subayı, bir sene sonra oradan alınıp, diğer şehre atanıyor ve bu durum 10 yıl boyunca her yıl tekrarlanıyorsa, bu her subayın başından geçen bir durum ise, yanlışlıkları düzeltmeye buradan başlamak gerekmez mi?
“Subay kızı”nın anlatımları ile, babasının Vatan gazetesine verdiği röportajdaki bilgileri buluşturduğumuzda, Oxford’da okuyan aydın bir insanın sorgulaması gereken bir ilginçlikle daha karşı karşıya kalıyoruz.
Oxford’lu subay kızı anlatıyor: “Sanırım 1994'tü. Ben 7 yaşındaydım. Ama yıllardır aklımdan gitmez. Aslında kurşun babamı hedef almış. Ancak son anda annemin hazırladığı börekleri yemek için eğilince hemen yanındaki Erdal Amca'ya isabet etmiş.”
Aynı olayı emekli yarbay baba Şenol Can da şöyle anlatıyor: “Kızımın bahsettiği Erdal Kurtoğlu, 1994’te birlikte operasyondayken öldü.”
PKK’ya karşı operasyon ve evde yapılan böreğin yenilmesi için eğilme..
Garip geldi bana..
Subayımızın “Bir Başbakan’ın vereceği cevap değildi” karşılığını da okuyunca, ‘tam isabet’ dedim.
Evet; ya bu anlatılanlarda bir yanlışlık var.. Ya da, ciddi bir disiplinsizlik..
Ya subay kızımız kendisine anlatılanları tartışmadan kabullenmiş, aktarıyor..
Ya da biz en ciddi PKK operasyonlarına bile, “börek çantamız”la gidiyor, kendimizi tamamen güvene almadan, “börek yemeye” kalkışıyoruz!
Sonra da “Askeri sorgulayamazsınız” diyoruz!
Bir yanlışlık yok mu bu işte?
Bu yazı 1,631 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
3 Ekim 2008
Anlayana sivri sinek anlamayan davul zurna sinek ee..
-
16 Ağustos 2008
Maliye Bakanlığı cevap verdi, ya diğerleri?
-
14 Ağustos 2008
Fikret Bila, namazdan niye rahatsız oluyor?
-
14 Temmuz 2008
Onların gücü, bizim ‘dik duruş’ eksikliğimizden!
-
12 Temmuz 2008
Yasakçı Tuğcu, böyle saçmaladı!
-
5 Temmuz 2008
Ergenekon’da öyle, AK Parti’yi kapatmada böyle!
-
28 Haziran 2008
RTÜK bile uyursa, Anayasa Mahkemesi ne yapacak ki?
-
27 Haziran 2008
“Bedevi”nin arkasındaki gerçek!
-
21 Haziran 2008
Doğan saldırılarının arkasında ne var?
-
13 Haziran 2008
Bak sen, şu ANKA kuşuna!
-
12 Haziran 2008
“Sı-nır-lı-dır” ne demek, izah etseniz ya!
-
1 Haziran 2008
50 yıllık gazeteciden(!) gazete düşmanlığı!
-
28 Mayıs 2008
‘Kapatma kararı’ndan daha vahim olan..
-
25 Mayıs 2008
Tartışma örtü yasağıysa, MHP’nin safı neresi?
-
24 Mayıs 2008
Yargıtay, kapatılmamaya “heves”’ dedi!
-
21 Mayıs 2008
CHP % 95, AK Parti % 4.. Normal mi bu?
-
19 Mayıs 2008
‘Köşeler babamızın malı mı?’dan ‘gazeteler babamızın çiftliği’ne!
-
14 Mayıs 2008
Bir dönem, emekliliklerle kapanıyor!
-
10 Mayıs 2008
Hataların sebebi, yargıya baskı mı?
-
10 Mayıs 2008
Hataların sebebi, yargıya baskı mı?
Yazarlar
-
Mühürdar
-
Behiç Karahisarlı
-
Fahri Güven
-
Murat Bardakçı
-
Avni Özgürel
-
Mehmet Şevket Eygi
-
Muharrem Coşkun
Yorumlar
+ Yorum Ekle