En Sıcak Konular

Hasan Karakaya
Vakit

Hasan Karakaya
0 0 0000

Uhud'un günümüze verdiği mesaj... Ya da, bu “rehavet” niye?



“Savaş” denilince; illa da “ok”la, “kılıç”la, “top” ve “tüfek”le ya da “füze”ler ve “bomba”larla yapılan savaş akla gelmemeli... Savaşlar, bugün de “okyanus ötesi”nden getirilen “bomba” ve “füze”lerle, binlerce kilometre ötelerde yapılıyor olsa da, asıl savaşlar “propaganda savaşları”dır, “medya savaşları”dır!.. Kısacası, bugün yürütülen savaşın adı, “psikolojik savaş”tır!.. Herhalde söylemeye gerek yok; bu “psikolojik savaş”ın öncü birliği de “medya”dır!..

 Sizin, “cephede” savaşı kazanmış olmanız, “galip geldiğiniz” anlamına gelmez... Hele hele “rehavet”e kapılmış ve “ganimet” peşinde koşuyorsanız; “kazandığınız savaşı kaybetmeniz” işten bile değildir!..

UHUD, BİR İBRET LEVHASIDIR!

“Uhud Savaşı”nı bilirsiniz değil mi?.. Uhud Savaşı, bana göre; “kazanıldığı halde kaybedilen bir savaş”ın adıdır!.. Uhud Savaşı, “maçın 90 dakika olduğu”nun tarihi bir delilidir!..

Bu savaşı, elbette hepiniz biliyorsunuz... Ama günün mânâ ve ehemmiyetine uygun olması bakımından bir kere daha özetle hatırlatmakta fayda var...

Malûm, Uhud Savaşı; İslâmın 16., Hicret’in 3., miladın 625. yılının 25 Mart’ında, 11 Şevval Cumartesi günü başladı... Savaşa katılan “mü’min”lerin sayısı 700, “kâfir”lerin sayısı da 3 bin civarındaydı...

İslâm ordusu, Uhud dağına vardığı zaman, düşman askerleri oraya yerleşmişti. Kâfirlere gözükmeden şafak vakti dağın eteklerine varıldı. Mü’minler; arkaları Uhud dağına gelecek şekilde, Medine’ye karşı saf bağladılar. Düşmanın geriden saldırısını önlemek için 50 kişilik bir okçu bölüğü, dağın sol tarafındaki “Ayneyn Boğazı”na yerleştirildi.

Peygamberimiz Aleyhisselâm okçulara, “savaşın sonucu ne olursa olsun, kendilerinden habersiz yerlerini terketmemelerini” emretti.

Mekkeli müşrik kadınların çalgıları arasında ortaya çıkan ve çarpışmak için adam isteyen kâfir askerleri, Hazreti Hamza ve Hazreti Ali’nin kılıçları ile yere düştüler.

Kureyşliler, ölülerinin öcünü almak ve putlarını korumak için var güçleriyle saldırıyor, onların üçte birinden daha az olan mü’minler ise Allah yolunda, O’nun hak davası uğrunda karşı koyuyorlardı.

Savaş kısa zamanda kızışmış, imanlı İslâm askerleri düşmanın merkezine kadar ilerlemişti. Onların kılıç darbeleri altında hemen 20 kâfir ölmüş, düşen bayraklarını kaldıracak kimse bulunamaz olmuştu.

Çok geçmeden Kureyş ordusu bozulmuş, kadınlar panik içerisinde dağa kaçışmaya, bağırışmaya başlamışlardı.

Mü’minlerin bir kısmı kaçan düşmanı kovalamaya çalışırken, diğer bir kısmı ise, “savaş zaferimizle bitti” diyerek, “ganimet toplamaya” başlamıştı. “Ganimet”ler pek çok olduğundan, düşmanı sonuna kadar kovalama işini bıraktılar, ele geçen büyük bir fırsatı tam değerlendiremediler.

Ayneyn adındaki boğaza yerleştirilmiş bulunan okçular da savaşın, “kendilerinin zaferiyle bittiğini” söyleyerek ganimet toplamaya koştular.

Kumandanları Hazreti Abdullah b.Cübeyr’in, “hiçbir durumda buradan ayrılmamakla emrolunduklarına” dair gösterdiği çabalar bir sonuç vermedi. Boğazda kumandanla beraber sekiz okçu kalıverdi.

Kureyş kumandanlarından Halid b.Velid, bu fırsatı çok iyi kollamış, fakat ele geçirememişti. Okçuların dağıldığını görünce, 250 kişilik süvari birliği ile yeniden boğaza daldı. Kalan okçuları şehid ettikten sonra, “ganimet toplamaya dalan” mü’min askerleri arkadan sardı.

Diğer taraftan da dağılan Kureyş askerleri toplanıp saldırmaya başladı.

Müslümanlar iki taraftan da kıskaca alınmıştı. Mü’minler aralarındaki “parola”yı bile unutmuşlar, birbirlerine girmişlerdi.

Bu şaşkınlık içerisinde, savaşı kazanmışken, tekrar kaybeder hale düştüler. Dağlardan inen Kureyş kadınları tekrar kâfirleri çalgılar ve şarkılar ile coşturmaya çalışıyorlardı. İslâm ordusu pek sıkışık bir halde kaldı. Kendilerini toparlamaya çalıştılarsa da, Kureyşliler üstünlüğü ele geçirmişti.

SAVAŞ BİTMEDİ Kİ... BU REHAVET NİYE?

Evet, Uhud Savaşı, “ibret”lerle doludur... Biraz önce de ifade ettiğim gibi; “zafer rehaveti” ve “ganimet hırsı”nın; “kazanılan bir savaşın nasıl kaybedildiğinin” bir ibret levhasıdır Uhud Savaşı!..

Ne enteresandır ki;

“Mü’min”lerin Uhud Savaşı’nda yaşadığı psikoloji, 1400 küsur yıl sonra bugün de aynen devam ediyor.

Sizleri bilmem, ama bana göre; AK Parti’nin “tek başına iktidar” olması, “Meclis Başkanı’nın AK Parti”den seçilmesi, “Çankaya Köşkü’ne Abdullah Gül’ün oturması”, AK Parti’ye oy verenler tarafından, neredeyse “mücadelenin bittiği” şeklinde algılandı ve dolayısıyla “rehavet” yaşanmaya başladı!..

Sadece “rehavet” de değil, “yüzde 47’lik sonuç”, aynı zamanda “özenti”yi de beraberinde getirdi... Ve tabii, “zaferden ganimet kapma” hırsını da!..

Oysa, “savaş” tüm hızıyla sürüyor!..

Bir yanda ABD cephesinde, “Ermeni tasarısını geçirme” mücadelesi verilirken, bir yanda da PKK’lı teröristler “pusu” kurup askerlerimizi şehit etmeye “başörtülü anaları” ağlatmaya devam ediyorlar!..

“Halkın inanç ve değerlerine düşman” kartel medyası deseniz, “Ramazan ayarı” ve “mahalle baskısı” başlıklı kampanyalarla “mahalle halkını kıskaca alma” operasyonunu tüm hızıyla sürdürüyor!..

Ve nice “psikolojik savaş” taktikleri!..

Peki, bu ahval ve şerait içinde, bir “zafer”den söz etmek ve dahası “rehavet”e kapılmak mümkün mü?..

Tamam, “arzu edilen bazı sonuçlar” elde edildi!.. İyi ama, neticede “ele geçen” ne?..

Hele söyleyin;

Düşman, “beyaz bayrak” çekip “teslim” mi oldu?..

“Cephe”yi mi terkettiler?..

Önümüzde diz çöküp; “Biz ettik, siz etmeyin” diye yalvarmaya mı başladılar?..

Ya da, “anlaşma masası”na oturup; “AK Parti tek başına iktidar olduğuna göre, üniversitelerde başörtü yasağını kaldırmak en tabii hakkıdır!.. İmam Hatip liselerine uygulanan katsayı zulmünün kaldırılmasına biz de destek veriyoruz!. Bize düşen, bükemediğimiz bileği öpmektir... Artık pes ediyor ve halkın iradesine saygı gösteriyoruz” mu dediler?..

Hayır!.. Aynen “Uhud Savaşı”nda olduğu gibi, “yeniden saldırmak” üzere geri çekildiler ve “zaaf”ların ortaya çıkmasıyla birlikte yeniden “saldırı”ya geçtiler!..

Bizler ise, kapıldığımız “rehavet”le birlikte, daha düne kadar savaştığımız düşmana “özenmeye” ve “onun yaşam tarzını benimsemeye” başladık!.

Ve korkarım ki;

Zafer, “tersine dönmeye” başladı!..

MEVZİYİ BİZ DE Mİ TERKEDELİM?

Gayet açık ve net söylüyorum:

Kim aksini iddia ederse etsin; “televizyon”lar da, “gazeteler” de çağdaş birer “savaş aracı”dır!.. Hem de; “ok”tan, “kılıç”tan, “top”tan, “tüfek”ten, “bomba”dan ve “füze”den çok daha etkin bir savaş aracı!..

Daha öz ifadesiyle... Dün, “Ayneyn Boğazı”na yerleştirilmiş “okçu”lar neyse, bugün de “gazeteler” odur!..

Şimdi şöyle bir soru sormak istiyorum:

Bugünün birer “okçu”ları olan biz “gazeteci”ler; şimdi kalksak ve “Nasıl olsa savaş bitti!.. Zafer bizim!” diyerek “mevzi”lerimizi terkedip “ganimet” peşinde koşsak, acaba ne olurdu?!?

Hayır, biz, yüzyıllar öncesinden “emredildiği gibi” yerimizde duruyoruz... Çünkü biz, “savaşın sonucu ne olursa olsun, yerlerimizi terketmememiz gerektiği”nin bilinci içindeyiz!..

O halde, “birilerine” ne oluyor?..

Bu “rehavet” niye?..

Bu “özenti”nin, bu “ganimet devşirme hırsı”nın esbab-ı mucibesi ne?..

Korkarım ki;

“Uhud Savaşı’nın son demleri”ni tekrar yaşamak üzereyiz!.. “Parti”yi unuttuk, “gazete”leri boşverdik ve “zafer sarhoşluğu” içinde tam bir “rehavet”e kapıldık!.. Bazıları da “ganimet toplama” peşinde!..

Hiç kimse kusura bakmasın, uyarmak zorundayım ki; savaş, “her cephede” hâlâ devam ediyor!.. Bugün “cephede savaşanları” yalnız bırakıp “ganimet” peşinde koşanlar şunu unutmasınlar ki; yarın, düşman kendilerini kuşattığında, “savunacak” kimse bulamazlar!..

 

Sözün özü; bu öyle bir “savaş” ki, Kıyamet’e kadar sürecek!..

Vakit, “rehavet” vakti değil!..

Bilmem, anlatabildim mi?..

----------------

Türk askeri istifa etmez!

Malûm, "ateş olmayan yerden duman tütmez" derler!.. "Ateş" var ki, "duman" tütüyor... "Ateş" var ki, yürekler yanıyor!.. "Ateş" var ki yürekler isyan ediyor!..

Tunceli, Beytüşşebap ve Gabar Dağı derken, son 1-2 ay içinde 30'a yakın şehit verdik... O askerler, "bizim güvenliğimizi" sağlamak için görev yapıyorlardı... Peki "onların güvenliğini" kim sağlayacak veya niye sağlanmadı?.. Bu "zaaf"ın kaynağı ne?..

Birinci sayfamızdaki manşeti okumuş olmalısınız... Gördüğünüz gibi; Yunanistan'da, Almanya'da ve İsrail'de eften-püften sebeplerle "Genelkurmay başkanlarının kelleleri" alnımış!.. Evet, "yazdığı rapor beğenilmediği" için veya bir "kaza"dan dolayı!..

Türkiye'de ise "askerî bürokratların istifası" diye bir mekanizma yok... Öyle ya; Türk askeri yemez, Türk askeri içmez, Türk askeri uyumaz!..

Ve tabiî,

"Türk askerî hiç istifa etmez!"

Bunca "şehit cenazesi" karşısında, sayın Büyükanıt "istifa" etme erdemini gösterebilseydi, öyle sanıyorum ki, gözlerde çok çok büyürdü!..

 



Bu yazı 1,757 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 3 Ekim 2008 CHP’nin asıl derdi, halktan kopukluk!
    • 16 Ağustos 2008 Kur’an Kursu’na düşman... Rusya’ya danışman!
    • 14 Ağustos 2008 28 Şubat sürüyor... Yoksa Kıvrıkoğlu haklı mıydı?
    • 14 Temmuz 2008 “General” olunabilir... Ama “adam”lık, zor iş!
    • 12 Temmuz 2008 “Darbe girişimleri” yetmediyse “suikast” verelim!
    • 21 Haziran 2008 “Sahtekâr kahpe”lere mahkeme tescilli cevabımdır
    • 13 Haziran 2008 Onlara dokunan yok... Millete gelince, vur abalıya!
    • 12 Haziran 2008 Onlar için “millet”in hiç önemi yok!
    • 1 Haziran 2008 Kamuoyu CHP’den açık bir özür bekliyor
    • 28 Mayıs 2008 Tarassut Köpeği işbaşında... Mı acaba?!?
    • 25 Mayıs 2008 Bu işlerde Mason parmağı var mı, yok mu?
    • 24 Mayıs 2008 “Teslis”leri boşverin, gelin “tesis”leri gezelim!
    • 21 Mayıs 2008 Bu millet, CHP’yi niye iktidar yapmıyor!
    • 14 Mayıs 2008 İsimleri yerli, cisimleri yabancı ünlüler!
    • 9 Mayıs 2008 Böyle bir Yargı'ya; gel de güven, güvenebilirsen!
    • 8 Mayıs 2008 Mutlu’yum... Mutlu’sun!.. Mutlu’lar!.. Zafer Mutlu’lar!
    • 7 Mayıs 2008 Kurt’ta bahane, Savcı’da delil (!) bitmez!
    • 6 Mayıs 2008 “Haneye tecavüz”ün adı “gazetecilik” olmuş!
    • 3 Mayıs 2008 Özgürlük ve demokrasi ya herkese, ya hiç kimseye!
    • 30 Nisan 2008 Sanki ikinci 28 Şubat... Hep aynı film!

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,995 µs