En Sıcak Konular
Vakit
Selahaddin Çakırgil
0 0 0000
‘Hür insan’ sayılmak için, en temel ölçü rüşd yaşı değil miydi?
Seçimlerden haftalarca önce yaptığı için ağır şekilde suçlanan ve seçim sonrasında ise, en doğru tahminlerin sahibi olduğu anlaşılan kamuoyu araştırmacısı Tarhan Erdem'le yapılan ilginç bir röportaj vardı, 10 Eylûl günlü Radikal’de..
Erdem, işini ciddîye almış bir kimse..
Vardığı neticeleri, kendi dünya görüşüne aykırı da olsa, açıklamaktan çekinmiyor.. Son röportajında da, AK Parti'nin oyunun şimdi, yüzde 54’e ulaştığını belirtiyor.
Neşe Düzel bu rakamlar karşısında şaşkınlığını gizleyemiyor ve ‘Bugün Türk medyasını takip eden ya da ordunun tepkilerine bakan hiç kimse, bu ülkede bugün oyları yüzde 54'e varan bir siyasî partinin varlığını düşünemez bile.. Neden ülkenin nabzını tutması gereken medya olan biteni görmekte zorlanıyor.. Ordu, AK Parti'nin oylarının bu kadar istikrarlı artmasının sebeplerini niye fark edemiyor?’ sorusuna ‘(…)Bazıları siyasal eğilimleri göremedi. Bunun temelinde halka inanmamak var. Bazıları halktan kopuk değil, halkı sevmiyor. Halkın haklı olmadığını, yanlış yaptığını nereden çıkarıyorlar ki? (…)’ cevabını alıyor..
‘Halk, CHP ile Genelkurmay arasında bir bağ görüyor mu?’ sorusuna ise Erdem; ‘-.. aynı şeyi söylüyor olmalarını görüyor. Gerginlik, demokratik hayatta olmaması gereken bir şeydir ve halkın bunu görmediğini düşünemezsiniz. Halk Partisi hem meşru siyasi hayatın içinde yer alıyor, hem de askerle siyaset yapmaya çalışıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Kabul edilebilir mi? Ayrıca CHP gerçekten çağdaşlığı temsil ediyor mu, laikliği koruyor mu meselesi de çok önemli. Bence CHP çağdaşlığı temsil etmiyor.’ cevabını veriyor.
Erdem’in asıl üzerinde durulması gereken sözü ise, ‘Serbest bırakırsanız, türbansız öğrenci kalmaz’ görüşü.. Nitekim, Düzel’in ‘Ordu, türban meselesini çok önemsiyor. Siz bu konuda da araştırma yaptınız?. Halk, türban konusunda ne düşünüyor?’ sorusuna cevabı da ilginç:
‘-… türban tek bir sualle anlaşılacak bir husus değildir. Zira türbanın siyasi simge olup olmadığı meselesi henüz tam cevabını bulmadı. (…) Son araştırmada, 'Cumhurbaşkanı adaylarından birinin eşinin türban takması sizin oyunuzu etkiler mi?' diye sorduk. Yüzde 60'lar düzeyinde, 'Beni etkilemez' dedi. (…)’
Asıl can alıcı sual:
AK Parti üniversitelerde türbanı serbest bırakırsa bütün kız öğrenciler sizce türban mı takacak?
-Tabii. İki sene içinde, hiçbir üniversitede başı açık kız göremezsiniz. Çünkü toplumsal baskı yaratılır.. Çok kısa bir zaman sonra da insanlar başörtüsü takmamazlık (…) edemezler. Riskleri olan bir meseleyi konuşuyoruz burada. Laiklik risk altında.. Ama ben (…) laikliği demokratik mücadeleyle koruyabileceğimize hâlâ inananlardan biriyim. (…) Ben yakın zamana dek ülkede örtünmenin, türban takanların sayısının azaldığını düşünüyordum. Ama şimdi türbanın arttığı izlenimine sahibim. (…)’
Bu noktada, Erdem ve benzerlerini veya aşırılarını sorgulamakta fayda var..
Üniversite öğrencilerinden sözediyorsunuz.. Yani, kanunî rüşd yaşı olan, ‘fârık-ı mumeyyiz’ (ne yaptığının farkında ve sorumluluğunda olan) yaş haddine gelmiş kimselerden.. Yani, hürr insanlardan.. Hür insanlar, evet, başkalarının telkın veya baskısı altında kalabilirler, ama, onlara direnebildikleri derecede hürr, özgür olurlar; direnemeyip, inanmadıklarını yaparlarsa, o zaman da şahsiyetleri parçalanmış, zihinleri kelepçeli kimseler durumuna gelirler.. Ve siz, ‘Ammaa..’larla parantezler açar ve vehimlerinizle hareket ederseniz; sizin probleminizin kişinin birtakım tercihleriyle değil, insanın özgürlüğüyle olduğu ve rüşd yaşını ve insanın özgürlüğü kavramını bile kabul etmediğiniz gibi bir tablo bile ortaya çıkar..
Efendim, ‘sosyal baskı yoluyla herkes başını örter’miş.. O zaman, çare, sosyal baskının da ötesinde, hukuk adına, hukuksuzlukla, zorbalıkla baş açtırmak mıdır? ‘Bazıları halktan kopuk değil, halkı sevmiyor.. Halkın haklı olmadığını, halkın yanlış yaptığını nereden çıkarıyorlar ki?’ diyen bir kimse, sonra nasıl olur da, ‘ekseriyetin baskı uygulayabileceği’ gibi zann veya hayalî korkularla zorba laiklerin paraleline düşer?
Bu vesileyle Şevket Eygi ağabeyimize de bir çift sözüm var: Kendinize göre bazı zevk ve tercihleriniz olabilir.. Bunların çoğunun müslümanlarca paylaşılmadığının bir çok örnekleri olsa da.. Geçmişte en uzak olduğunuz tiplerle bile şimdi bir araya gelip görüş alışverişinde bulunacak kadar tolerans sahibi olduğunuzu da gösteriyorsunuz.. Ama, aynı toleransı bir de kendi insanınıza gösterseniz diyeceği geliyor insanın.. Hele, Müslümanlar arasında aşağılık kompleksini teşvik eden mahiyetteki değerlendirmeleriniz.. ‘İslâm şehir dinidir’ demek, şehirli olmayanı dışlamak da değil midir? ‘İslâm bütün zaman ve mekânlara hitab eden bir dindir’ deyip, sonra da, onu şehir, köy veya çölle sınırlandırmak doğru mudur?
‘Semra hanımın başı örtülü olsaydı, Özal o yüksek makamlara çıkamazdı..’ diyerek, Turgut Özal’ın eşini ‘siper-i saika’ (paratoner) olarak kullandığını ve bunu anlayışla karşıladığını hissettiren.. C.Başkanlığı seçimi öncesinde, ‘seçilecek cumhurbaşkanının laik olabileceği, içki içebileceği, eşinin başının açık olabileceği; Batı Avrupa’daki liderler gibi inançlara saygılı olmasının kâfi olacağı; C. Başkanı seçilecek kişinin türk kavminin Oğuz boyu’ndan olmasına dikkat edilmesi’ gibi ölçüler getiren çağrılarını da ekleyen ve ‘27 Nisan’ ‘muhtıra’ denemesi üzerine hemen, ‘Ben az siyaset bilirim, başkaları hiç bilmez..’ diyen Eygi ağabeyimiz, şimdi ise, A. Gül’ün hanımının nerelerde gözüküp gözükemeyeceğine dair ‘tavsiye’ler sıralıyor ve dahası onun kılık-kıyafetine bile müdahale edip, ‘…Paris'teki bir modaevinden tesettüre girsin. Yoksa Ankara tesettürü, Kayseri tesettürü ile başarılı olamaz. Bastıracak parayı Yves Saint Laurent’den giyinecek. O zaman başına öyle bir şal atacak ki bütün dünya ona hayran kalacak..’ diyebiliyor; geçmişte, Monaco Prensesi’ni ‘ideal müslüman kadın modeli’ olarak gösteren yüksek mütefekkirlerimizi hatırlatırcasına.. ‘Bir gemide yolculuk yapan bir kişi için en önemli mesele, (…) elbette ki, geminin selametidir, varacağı yere kazasız belasız, batmadan ulaşmasıdır. (…)Kaptanın karısının başı açıkmış, yahut örtülüymüş, bu mesele (…) önemli değildir.’ diyen ve 30 yıl öncelerde bazı cemaatlerin Demirel’i kabul ettirmek için geliştirdikleri söylemleri tekrarlayan Eygi’ye bu sözler yakışmıyor, kendisi yakıştırsa da...
Bu yazı 738 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
30 Temmuz 2008
'Kemalizm, nazizme benziyor!’ diyecek değiller ya..
-
28 Haziran 2008
‘Âlimin ölümü, âlemin ölmesi gibidir..’
-
26 Haziran 2008
Asıl ‘travma’yı, şimdi ‘taife-i laicus’ yaşıyor..
-
26 Ocak 2008
‘Yargıçlar Diktatoryası’, tek umut..
-
15 Ocak 2008
Türkiye, Ortadoğu’da Batı’nın ‘anglo-sakson’ cebhesiyle birlikte..
-
14 Ocak 2008
‘Tehlike yükseliyor; öyleyse, ‘kemalizm’de birleşelim!.’
-
12 Ocak 2008
‘Entellektüel hurafe: Aydınlanma’konusunda aydınlanmak..
-
10 Ocak 2008
Ahmed Türk Bey; sözüm sana..
-
29 Kasım 2007
‘Bir dokun, bin âah dinle, ‘kâse-i fağfûr’dan..’
-
11 Ekim 2007
Yarınları, tarihten de ibret alarak, adâlet üzere kurmak cehdi..
-
9 Ekim 2007
Sadece ülkemiz değil, bütün bölge ‘kaos’lara gebe iken..
-
6 Ekim 2007
‘Stalinist yöntemler’ yenilmeye mahkûmdur!.
-
4 Ekim 2007
Topyekûn savaşa, zaman ve mekânını inancımızın ölçülerine göre hazır olmak..
-
3 Ekim 2007
‘Anayasaya göre devlet’ mi; ‘devlete göre anayasa’ mı?
-
2 Ekim 2007
‘Taife-i laicus’ softalarının zorbalığı ötekilerden geri mi?
-
1 Ekim 2007
‘Sıcak takib’e ‘evet’ deniliyorsa; ‘mütekabiliyet’e de ‘evet’ mi
-
29 Eylül 2007
Türkiye keşke Malezya olsa!
-
27 Eylül 2007
‘Dindarlık-dinsizlik kutublaşması’ en keskin hatlara doğru ilerlerken..
-
26 Eylül 2007
Milletin önemli sıralaması ile asker’inki uyumlu olmalı değil mi?
-
25 Eylül 2007
‘İran’a şeriat, demokrasi vaadleriyle geldi!’ mavalı..
Yazarlar
-
Mühürdar
-
Behiç Karahisarlı
-
Fahri Güven
-
Murat Bardakçı
-
Avni Özgürel
-
Mehmet Şevket Eygi
-
Muharrem Coşkun
Yorumlar
+ Yorum Ekle