Dikkat edin “G”si diyorum, “G.String”i demiyorum... Hem zaten G.String giyme yaşını çoktan geçtiği, yani biraz “yaşlandığı” için “Mine nine” diyenler de vardı, “G noktası” diyenler de... Çünkü Mine, “piknik” yapan insanlara şöyle “hakaret” ediyordu: “Don paça soyunmuş adamlar geviş getirerek yatarken, siyah çarşaflı ya da türbanlı, istisnasız hepsi tesettürlü kadınlar mangal yellemekte, çay demlemekte ve ayaklarında ve salıncakta bebe sallamaktadırlar. Her 10 metrekarede, bu manzara tekrarlanmakta; kara halkımız, kıçını döndüğü deniz kenarında mutlaka et pişirip yemektedir. Aralarında, mangalında balık pişiren tek bir aileye rastlayamazsınız. Belki balık sevseler, pişirmeyi bilseler, kirli beyaz atletleri ve paçalı donlarıyla yatmazlar, har hart kaşınmazlar, geviş getirip geğirmezler, zaten bu kadar kalın, bu kadar kısa bacaklı, bu kadar uzun kollu ve kıllarla kaplı da olmazlardı.” (...) “Tesettür anaları kumsalda mangal yeller, babaları don paça yatarken, irili ufaklı danaları da pamukludan dalgıç tulumlarıyla suda cıp cıp yapıyorlardı.” Sonraları, “millete hakaret bayrağı” el değiştirdi!... Mine G.’den sonra Bekir P. Coşkun çıktı ortaya... Buradaki “P” harfini merak edenler, onun “Pako’nun kısaltması” olduğunu çok çabuk öğrendiler... Gerçi Pako ölmüştü ama, onun ismi “baba”sında yaşıyordu. O günden beri, Bekir Pako Coşkun daha kısa ifadesiyle Bekir P. Coşkun olarak anılıyordu... Hatta, Bekir’in “coşkun” olmadığı zamanlarda, ona, “evlâdı Pako”dan mülhem “Bekir P.”, veya “P. Bekir” diye hitap edenler de vardı... Çünkü Bekir Coşkun da, bir “P.” olarak “yol göstericilik”(!) yapıyordu halkımıza... “AKP’ye oy vermeyin” diyordu, “develere binip Suudi Arabistan’a gidin” diyordu “Abdullah Gül benim Cumhurbaşkanım değil” diyordu... GERİLİM OLSUN, KARINLARI DOYSUN! Uzatmayalım; “Mine G.”li ve “Bekir P.”li günlerden, bugünlere geldik. Mine’nin kanatları kırıldı, Bekir’in Pako’su öldü ama “GÜM A.Ş.” yani Gerilim Üretme Merkezi Anonim Şirketi” gerilim üretmeye devam etti... “Vampir”ler “kan” emmeden, “Şeytan”lar “yol”dan çıkarmadan, “bataklık”lar “sivrisinek” üretmeden ve “köpek”ler havlamadan yapamadığı gibi, “medya” da “gerilim” üretmekten bir türlü geri durmadı... Öyle ya; “gerilim” yoksa, “medya” da yoktu!.. “Gerilim”, hem “tek sermaye”leriydi, hem de “yaşama” kaynakları!.. Mine’lerin “G”lerinden, Bekir’lerin “P”lerinden sonra, geçtiğimiz Çarşamba günü, alfabenin “M” harfini soktular devreye!.. Askerler, Abdullah Gül’e, niye “Sayın Cumhurbaşkanım” değil de, “Sayın Cumhurbaşkanı” demişlerdi?.. Al sana gerilim, al sana kriz!.. Bir “M” harfi, don lastiği gibi sündürülmüştü!.. Aslında “kriz”lerden, “gerilim”lerden “zevk” alıyorlardı... Bundan “doyumsuz bir haz” duyuyorlardı!.. Öyle ya; “Asker” ile “Çankaya” ve “Hükümet” arasında “kriz” çıksındı ki; kartelin günlük “manşet”leri ve aylık “maişet”leri çıksındı!.. Bunun da ötesinde; Bu durum, tam da arzuladıkları türden bir “ordu-millet kamplaşması”ydı!.. 22 Temmuz seçimlerinde “millî irade” tecelli etmiş, AK Parti “ezici bir çoğunluk”la iktidara gelmişti ama, karşılarında “ordu” vardı!.. Bakalım, bu işe “ordu” ne diyecekti?.. Büyük bir heyecan, hatta aşk ve şevkle bekledikleri fotoğrafa Salı günü kavuştular!.. Alın işte; Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları “Meclis’teki yemin töreni”ne gelmemişlerdi!.. Ve Çarşamba günü!.. “GATA’daki tören”de “soğuk rüzgârlar” esmişti... Askerler, “Sayın Cumhurbaşkanım” değil, “Sayın Cumhurbaşkanı” demişlerdi... Üstelik, “asker selâmı” da vermemişlerdi!.. “Bu tavır, böyle devam edecek”ti!.. Ohh!.. Oh!.. ne güzeldi!.. Neredeyse “zil” takıp oynayacaklar, meydanlara çıkıp dans edeceklerdi!.. Öyle ya, asker “tavır” koyuyordu!.. Hem de “millete rağmen” tavır koyuyordu!.. Asker; “millî irade”yi de iplemiyordu, “Meclis”i de!.. Ama; aaaa, o da ne?.. Sevinçleri 24 saat sürdü... Havaları, havası alınmış “balon” gibi, “pıss” diye sönüverdi. “Eşşekten düşmüş karpuz”a döndüler!.. Rahmetli Turgut Özal’ın deyimiyle, “kıçlarının üstüne oturuverdiler!..” Şu hâle bakın; Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, 30 Ağustos törenlerinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü “asker selâmı” ile selâmlayıp, üstelik görmesi için selâmını uzun tutuyordu!.. Komutanlar, “Hoşgeldiniz Cumhurbaşkanım” diyordu!.. Akşamki “Cumhuriyet resepsiyonu”nda da, Cumhurbaşkanı Gül, Genelkurmay Başkanı tarafından karşılanıyor ve üstelik “Cumhurbaşkanı-Başbakan ve Genelkurmay Başkanı” arasında, “sıcak bir sohbet” gerçekleşiyordu... Ve dün... Hava Harp Okulu’ndaki diploma törenine katılan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, hem “askerler” tarafından, hem de “asker aileleri” tarafından “büyük bir ilgi” ve “büyük bir sevgi” ile karşılanıyordu... O da onlara, “ne güzel evlâtlar yetiştirmişsiniz” diye mukabelede bulunuyordu!.. Yani, kısaca; Görüntü “flu”luktan kurtulup, “net”leşiyordu!.. Hatta, “ülke normalleşiyor”du!.. Ee, ne olacaktı şimdi?.. “Kızgın teke”lerin oraya-buraya “boynuz sürtmesi” gibi, “azgın azınlık”lar da, sürekli kafalarını sürtüyorlardı ama, ellerine “boynuz aşınması”ndan başka bir şey geçmiyordu!.. Şu hâle bakın; CHP Genel Başkanı Bay Deniz Baykal bile, kurmaylarına talimat verip, “daha az konuşun” diyordu... Çünkü, “zırt-pırt” konuşmakla, “sözün yalama olduğunun” Baykal da farkına varmıştı!.. Sizin anlayacağınız a dostlar; “Bir şeyler değişiyor”du Türkiye’de... “Azgın azınlık” ve “kızgın teke”ler dışında, hemen herkes “alışıyor”du!.. Tayyip Erdoğan’ın “Başbakan”lığına alıştığı gibi, Abdullah Gül’ün “Cumhurbaşkanlığı”na da alışıyordu!.. Ama ya alışmayanlar?.. Ya, “alışmamaya” yemin etmiş “küsurat” ve “kazurat”lar!?! Eee, alfabede “harf” bitmez, bunlarda da “harp” bitmez!.. Bir “harf” daha bulurlar ve sürdürürler “harp”lerini!.. “M” olmazsa, “A”ya dönerler!.. Her zaman dediğimiz gibi; “Keriz”i bol ülkenin “kriz”i hiç bitmez!.. Hoşbulduk Reha Reha Muhtar'ı hiç tanımam... Herhangi bir platformda, hiç karşılaşmadık... Bir-iki defa "program"ına davet etti, "prensip gereği" katılmadım. Reha, benim için, hep "aykırı" ve "farklı" biri oldu... "Tavır"larının çoğunu onaylamam, "görüş ve düşünceleri"nin bazıları ise beni hep şaşırtmıştır!.. Onunla, asıl ortak noktamız "Beşiktaşlı" olmak... Malûm, Çarşamba günü, "Gözün aydın Reha... Beşiktaş'a geri döndüm" demiştim... Reha da, Vatan'daki köşesinden cevap vermiş: "Hoş geldin yeniden Beşiktaş'a." Bu arada, Hüseyin Üzmez ağabey ve benim hakkımda sarfettiği; "Zıtlıklar insanlar için var... Gerçekte onlar adam gibi adamdırlar... Günlük çıkarlara göre oportünistleşmezler, yavşaklaşıp yalanmazlar... Öyle inanırlar, öyle yazarlar... Adam gibi dururlar, adam gibi davranırlar... Saygı duyarım onlara... Ben, farklı fikirlerdeki insanlardan ürkmem... Fikri ve duruşu olan adamlardan zarar gelmez... Fikri ve duruşu olmayan adamlar ise kalleştir ve herşey esas onlardan beklenir... Ben insan kılığına girmiş tilkilere fitil olur, onlardan tiksinirim! Adam gibi adamlardan hiç gocunmam" sözleri için de kendisine "teşekkür" ediyorum. Görüyorsunuz ya; "zıt fikirli" de olsa, insanlar birbirine en azından "saygı" duyabiliyor, birbirini "takdir" edebiliyor!.. Benim de, Reha'yı "takdir" ettiğim gibi!.. |
|
Yorumlar
+ Yorum Ekle