En Sıcak Konular

Hasan Karakaya
Vakit

Hasan Karakaya
0 0 0000

Gözün aydın Reha... Beşiktaş’a geri döndüm!



Tarih, 9 Eylül 2004... O günkü yazım; “Daha önce yazmış mıydım, hatırlamıyorum... Eğer yazdımsa, duymayanlar/bilmeyenler için yine yazayım” diye başlıyor ve şöyle devam ediyordu: “Ben, ilkokul 3’ten bu yana Beşiktaşlı’yım... Daha doğrusu Beşiktaşlı’ydım!..
 
 O çocukluk günlerinde bir “heves”le başlamıştı taraftarlığım. Ancak, büyüyüp de, Beşiktaş’ın “Sultan 2. Abdülhamid Han tarafından kurdurulduğunu”, futbolcuların; antrenmanlara padişah fermanıyla “araba”larla götürülüp-getirildiğini ve hele, “Balkanların kaybı”ndan sonra, takımın renginin; bir “üzüntü” ifadesi olarak “Siyah-Beyaz”a dönüştüğünü öğrenince, ilgim, sevgim ve sempatim daha da arttı!..

Ancak, asla “fanatik bir taraftar” olmadım... Eskiden birkaç “futbolcu” adını bilirdim, şimdi onu da bilmiyorum!.. Daha doğrusu, artık ilgilenmiyorum!..

Ne zamandan beri?..

Cumhurbaşkanı A.N.Sezer’in de “Beşiktaşlı” olduğunu öğrendiğimden beri!..

Ne zaman ki;

“Sezer de Beşiktaşlı” diye duydum, o gün arkadaşlarıma deklâre ettim:

“Bundan böyle Beşiktaşlı değilim!.. Dolayısıyla; Beşiktaş’ın galibiyeti de, mağlubiyeti de beni hiç ilgilendirmiyor!..

Taraftarlığımı askıya aldım!..

Ta ki, Sezer Köşk’ten ininceye kadar!”

REHA MUHTAR’IN İKNA ÇABASI

Evet; o yazımda “Sezer, Köşk’ten ininceye kadar, Cumhur’luğumu dondurduğumu ve Beşiktaş taraftarlığımı askıya aldığımı” ilân etmiştim.

Hayret!.. Yazıyla ilgili olarak, ne “Cumhurbaşkanı”ndan bir ses gelmişti, ne de “Cumhur”dan!..

Buna karşılık;

“Beşiktaş” camiasından öyle bir “ikna bombardımanı” başlamıştı ki; şaşırmadım desem yalan olur!..

En başta da, Reha Muhtar... Bilirsiniz; o zamanlar “Beşiktaş Yönetim Kurulu Üyesi” ve “Beşiktaş’ın Basın Sözcüsü”ydü Reha Muhtar...

Düşünebiliyor musunuz;

“Haber sunuculuğu” yaptığı dönemde, “Acı var mı, acı?” diye soran Reha Muhtar; benim “Beşiktaş taraftarlığımı dondurduğumu” öğrenince, “acı”ya garkolmuştu...

16 Eylül 2004 Perşembe günü, Sabah’taki köşesinden, bana “açık çağrı”da bulunuyor ve diyordu ki;

"Hayret genelde yazılarını kaçırmazdım, ama bu yazısını Süperpoligon Sitesi ekranına koyana kadar fark etmedim..

Müthiş bir kalemi vardır Hasan Karakaya'nın... Vakit'te yazar... Görüşlerinin büyük çoğunluğuna hiç katılmam... Ama, o benim zıddım olan görüşleri öyle bir kalem ustalığıyla yazar ki, zıddım olan görüşün yazılış biçimindeki üslûptan keyiflenirim...

Yazının yazı olarak tadını çıkarırım...

İşte o Hasan Karakaya Beşiktaş taraftarlığından vazgeçmiş...

Niye "Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de Beşiktaş'lıymış" da ondan...

Bak sevgili Hasan Karakaya...

"Sen Beşiktaş'lısın... Beşiktaş senin takımın... Cumhurbaşkanı da Beşiktaş'lı... Daha da sayayım Genelkurmay Başkanı da, Dışişleri Bakanı da, İç İşleri Bakanı da senin görüşünde olan da senin görüşünde olmayan da milyonlarca Beşiktaş'lı var...”

Dedim ya; “Cumhurluk’tan istifa” ettiğim kimsenin umurunda değildi ama “Beşiktaş taraftarlığımı dondurduğumu” yazınca “olay” olmuştu.

O günlerde; bunca “dokunaklı davet”ten sonra ısrarımdan vaz mı geçsem diye, uzun uzun düşünmüştüm...

İyi ama, ya vazgeçersem, ya “Mehmet Barlas’ın dediği” olursa ne olacaktı?..

Mehmet Barlas da, yine Sabah’ta 17 Eylül 2004 günü şunları yazmıştı:

“Saf ve bakir bir Beşiktaş çocuğu olan sevgili Reha Muhtar, Hasan Karakaya’yı yeniden Beşiktaş’a döndürmek için, dün öyle dokunaklı cümleler kurmuş ki, okurken gözlerim yaşardı. (...) Hasan Karakaya bu kadar ikna edici gerekçelerden sonra hâlâ eski kararında ısrar ederse, şaşarız ona.

Ancak bir merakımız var. Hasan Karakaya Beşiktaş’a geri dönünce Ahmet Necdet Sezer kulübü bırakırsa, Reha Muhtar acaba ona neler söyler?

Ya da Hülya Avşar, Kaya Çilingiroğlu’na kızıp Beşiktaş’ı bırakırsa, ne yapar sevgili Reha?”

Sahi; Reha Muhtar, o zaman ne yapacaktı?..

Görünen o ki, “çıngar” çıkacaktı... En iyisi mi, ben; “Beşiktaş taraftarlığımı dondurmaya” devam edeyim!..

Çünkü, bizim Mehmet Emin Kazcı gibi “fırsatçılar”(!) pusuda bekliyordu...

Kazcı, “durumdan vazife çıkarma”nın peşindeydi... Kalkmış, “Sevgili Karakaya Ağabey, Galatasaray’ın kapısı herkese açık!” diyordu...

Resmen ve alenen, “transfer” teklif ediyordu!..

“Avucunu yala Emin!” demiştim ona!..

“Pire için yorgan yakarım” dediysem, sık sık “parti” değiştiren “Fırıldak Kubi”ler ya da her iktidarın önünde eğilen “seyyar kıbleli kartel yazarları” mı zannettin beni?..

Yok arkadaş; kararımdan dönmem!.. Başka bir yere de gitmem!..

Beklerim!.. “Sezer ‘Cumhurbaşkanlığı’ndan gider”, ben dönerim!.. Hem Beşiktaş’a geri dönerim, hem “Cumhur”luğa!..

ZÜBEYDE HANIM VE SEZER

Oysa, Reha Muhtar, beni “ikna” etmekte ısrarlıydı...

Yazısında diyordu ki:

“Sen Sultan 2. Abdülhamid Han Beşiktaş’ı kurduğu için daha bir sevmişsin... Ola ki, Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay Başkanı da Atatürk Beşiktaş’lı olduğu için... Bugün kulüp binasının bitişiğinde olan Akaretler’deki evinden Milli Mücadele’yi başlattığı için daha fazla sevmişlerdir Beşiktaş’ı...

Annesi Zübeyde Hanım, “Sağ olsun Mustafa, Anadolu’ya giderken beni İstanbul’da kendi kulübünün çocuklarına emanet etti... Her gün geldiler... ‘Bir isteğin var mı ana?’ diye sordular...” dediği için, daha bir sevmişlerdir Beşiktaş’ı...”

Ne yalan söyleyeyim; Atatürk’ün de “Beşiktaşlı” olduğunu, hele hele annesi Zübeyde Hanım’ı “Beşiktaşlılara emanet ettiğini” bilmiyordum!.. O zaman, Reha’nın yazısından öğrenmiştim...

Ne var ki; sırf bu yazdıkları bile, “Beşiktaş taraftarlığımı dondurmak”tan vazgeçirememişti beni!..

Çünkü efendim;

Atatürk, Anadolu’ya çıkarken, annesini “Beşiktaşlı’lara emanet” etmiş... Onlar da, her gün gidip, “Bir isteğin var mı ana?” diye sormuşlar...

Ben de Reha’ya sormuştum o zaman:

“Atatürk ve anası, eğer yaşıyor olsaydı; bugün bir Beşiktaşlı olan Sezer’e annesini emanet edebilir miydi?”

Sezer, “Eski Beşiktaşlılar”ın yaptığı gibi, hemen her gün Zübeyde Hanım’ın yanına gidip, “Bir isteğiniz var mı?” diye sorar mıydı?..

Sen de bilirsin Reha;

“Ayinesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz!”

Sezer’in “iş”leri ortada:

“Kamusal alan” diye bir şey tutturdu; ne “başörtülü”leri yaklaştırıyor etrafına, ne de “sakallı”ları!..

Eee, ne olacak şimdi?..

Zübeyde Hanım, “başörtülü” bir kadın!..

Yani, “Sezer’in kriteri”ne uygun değil!.. Dolayısıyla “kamusal alan”lara giremez!..

Yasak!..

Şimdi anladın mı Reha; ben niye Beşiktaş’tan soğudum?.. Evet, “Sezer de Beşiktaşlı” olduğu için!..

Sırf “başörtülü” diye, “Atatürk’ün annesi”ni bile, Atatürk’ün yadigârı Çankaya Köşkü’ne sokmayacak bir “zihniyet”e sahip olduğu için!..

Atatürk “Anadolu”da savaşırken, onun askerlerine “mermi” hazırlayan “başörtülü” kadınlara bugün “kamusal alan” dayatması yaptığı için!..

SEZER GİDER, BEN DÖNERİM!

O yazımı, şöyle bitirmiştim:

“Sözün özü Reha;

Benim “Beşiktaş”la bir problemim yok... Benim problemim, “Bazı Beşiktaşlı’lar”la!..

En başta da; “Atatürk’ün başörtülü annesini bile Köşk’ün kapısından sokmayacak bir kafa yapısına sahip” olan Sezer’le!..

Ben ki; Sezer’in “Cumhurbaşkanı” olduğu bir ülkede, “Cumhur’luktan istifa”yı düşünüyorum, sen de kalkmış “Beşiktaş’a geri dön” diyorsun!..

Beni bırak da, sen Zübeyde Hanım’ın hâlini bir düşün!.. O “başörtülü” haliyle Köşk’ten içeri girebilir miydi?.. Yoksa, Sezer’in “kamusal alan” engeline mi takılırdı!..

Görüyorsun ya Reha; sadece “Beşiktaşlı” olmak yetmiyor... Senin de dediği gibi, Beşiktaş’ın sahip olduğu “tevazu”ya da sahip olmak gerekiyor!..

Tevazu... Yani alçakgönüllük!.. Yani “halkla içiçe” olmak!.. Halka sırtını dönüp, tepeden bakmamak!..

Peki, Sezer öyle mi?..

Oğlunun düğününe “dayısını ve teyzesi”ni bile davet etmediğine göre; var, gerisini sen düşün!..

“Halk”tan desen, zaten “kopuk!”

Sözün özü Reha;

Beni boşver de, sen Sezer’i “ikna” et!.. Ya “halk”a yüzünü dönsün, ya da Beşiktaş’a sırtını!..

Bu takımın;

“Güleryüzlü taraftar”a ihtiyacı var!..

“Başörtülü” veya “sakallı” gördüğünde, mahkeme duvarı gibi “suratını asan”lara değil!..

“Acı” ama, gerçek bu!..”

..........

Evet, 9 ve 19 Eylül tarihli yazılarımda bunları yazmıştım.

Aradan geçti 3 koca yıl!..

İşte şimdi, hem Reha Muhtar’a, hem de “Beşiktaş camiası”na sesleniyor ve “gözünüz aydın” diyorum; “Askıya aldığım Beşiktaş taraftarlığına, dünden itibaren geri döndüm!”

Çünkü, Sezer; “dün saat 19.30’dan itibaren Köşk’ten ayrıldı” ve evine döndü!..

Sezer gitti, ben Beşiktaş’a geri geldim!..

Artık, Çankaya Köşkü’nde “tevazu” sahibi, “güleryüzlü” bir Cumhurbaşkanı var!..

Evet, Abdullah Gül var!..

Şu işe bakın ki, o da “Beşiktaşlı”.

Sayın Abdullah Gül’e “Çankaya’daki görev yılları”nda, Beşiktaş’ın yeni teknik direktörü Ertuğrul Sağlam’a da yeni görevinde başarılar diliyor, “Allah utandırmasın” diyorum!..

Reha Muhtar, senin de gözün aydın...

Tarih 28 Ağustos 2007... Saat 19.30...

Geri döndüm... Artık, yeniden Beşiktaşlı’yım!..
 
 



Bu yazı 1,560 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 3 Ekim 2008 CHP’nin asıl derdi, halktan kopukluk!
    • 16 Ağustos 2008 Kur’an Kursu’na düşman... Rusya’ya danışman!
    • 14 Ağustos 2008 28 Şubat sürüyor... Yoksa Kıvrıkoğlu haklı mıydı?
    • 14 Temmuz 2008 “General” olunabilir... Ama “adam”lık, zor iş!
    • 12 Temmuz 2008 “Darbe girişimleri” yetmediyse “suikast” verelim!
    • 21 Haziran 2008 “Sahtekâr kahpe”lere mahkeme tescilli cevabımdır
    • 13 Haziran 2008 Onlara dokunan yok... Millete gelince, vur abalıya!
    • 12 Haziran 2008 Onlar için “millet”in hiç önemi yok!
    • 1 Haziran 2008 Kamuoyu CHP’den açık bir özür bekliyor
    • 28 Mayıs 2008 Tarassut Köpeği işbaşında... Mı acaba?!?
    • 25 Mayıs 2008 Bu işlerde Mason parmağı var mı, yok mu?
    • 24 Mayıs 2008 “Teslis”leri boşverin, gelin “tesis”leri gezelim!
    • 21 Mayıs 2008 Bu millet, CHP’yi niye iktidar yapmıyor!
    • 14 Mayıs 2008 İsimleri yerli, cisimleri yabancı ünlüler!
    • 9 Mayıs 2008 Böyle bir Yargı'ya; gel de güven, güvenebilirsen!
    • 8 Mayıs 2008 Mutlu’yum... Mutlu’sun!.. Mutlu’lar!.. Zafer Mutlu’lar!
    • 7 Mayıs 2008 Kurt’ta bahane, Savcı’da delil (!) bitmez!
    • 6 Mayıs 2008 “Haneye tecavüz”ün adı “gazetecilik” olmuş!
    • 3 Mayıs 2008 Özgürlük ve demokrasi ya herkese, ya hiç kimseye!
    • 30 Nisan 2008 Sanki ikinci 28 Şubat... Hep aynı film!

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,615 µs