En Sıcak Konular

Avni Özgürel
Radikal

Avni Özgürel
18 Nisan 2010

Doğum gününde sevgiliyi hatırlamak...



Aradan 14 asırdan fazla zaman geçti. Arapların o dönem kullandığı takvimle Fil yılı denen, miladi takvime göre 571 senesi. O yılın nisan ayının sonuna yakın doğdu Hz. Muhammed... Tarihin bu denli kesine yakın söylenebilmesinin sebebi Ebrehe adlı Yemen hükümdarının kendi başkenti San’a’da yaptırdığı mabedin beklenen ilgiyi görmemesine öfkelenip Kâbe’yi yıkma niyetiyle fillerin de bulunduğu bir orduyla Mekke üzerine yürümüş olması.
Amacına ulaşmanın eşiğine gelen Ebrehe amacına ulaşamadı. Onu başarısız kılan ise Mekkelilerin direnişi değil, Ebabil olarak isimlendirilen kuşların askerin üzerine yağdırdığı, günümüz bilgisiyle bazı bakterileri ihtiva ettiklerini düşünebileceğimiz  muhtemelen taşlaşmış atıklar... Bilinen Ebrehe ordusunun büyük kısmının kısa sürede hastalanıp öldüğü, kurtulanların da arkalarına bakmadan Yemen’e döndüğü...

Bilinmeyen-araştırılmayan
Hz. Muhammed bu olaydan yaklaşık iki ay sonra bir Pazartesi günü doğdu. Nisan ayının 17’nci günü başlayan haftada...
O’nun İslam’ı tebliğden önceki hayatına dair anlatılanların önemli bir kısmının fazlaca süslenmiş olduğunu söylemekte beis yok... Süslemelerin kâh yanında yetiştiği ve Mekke’nin itibarlı kişilerinden olan Hz. Muhammed’in dedesi Abdülmuttalib ve amcası Ebu Talb’e saygıdan, kâh İslam’ın kabul görmesinden sonra eski muhaliflerin girdiği övgü yarışından ve hiç şüphesiz önemli bir kısmının da sevgiden kaynaklandığı söylenebilir.
Hz. Muhammed kin, intikam türü zaaflardan arınmış, kendisine yapılmış saygısızlık, hakaret, işkence, alay ya da sevdiği kişilere saldırı dahil İslam’ın kabulü şartıyla bağışlayamayacağı şey olmayan bir kişiydi.
Hayatı tahammül, olgunluk ve tevazu sınavı olarak geçti. Bugün dahi insanın başına gelebileceği düşünülen ne tür musibet ya da mutluluk sebebi hayal edilebilirse hepsini yaşadı... Doğduğunda babası ölmüştü. Altı yaşındayken de annesini kaybetti.
Amcaları Mekke’nin itibarlı kişileriydi ama zengin değillerdi. Dolayısıyla Hz. Muhammed’in gerek bebekliği gerekse çocukluğu yokluk içinde geçti. Bebeklik döneminde çölde Bedevi bir ailenin yanına gönderildiği doğru. Ancak bu gönderişin onun Mekke’nin fazla rutubetli havasından uzakta sağlıklı bir iklimde yetişmesini ya da fasih Arapça öğrenmesini temin maksadıyla olduğu anlatımının doğruluğu tartışılır.

Evlilikleri
O dönemde Arap erkeklerinin çoğunun hilafına 25 yaşına kadar evlenmedi ya da evlenmek istediği halde evlenemedi Hz. Muhammed. Amcası Ebu Talib’in kızı Hz. Ali’nin ablası Ümmü Hani adıyla bilinen Fahite’yi fazlasıyla beğendiği hatta onu amcasından istediği ama Ebu Talib’in Fahite’yi Hübeyre İbni Amr’la evlendirmesi üzerine hüzünlendiği biliniyor.
Hz. Muhammed kendisini ilk ilahi tebliği aldığında tereddütsüz destekleyen Hz. Hatice’yle evlendiğinde 25 yaşındaydı. Ve 40 yaşlarında olan Hz. Hatice daha önce iki evlilik yapmıştı ve eski evliliklerinden ikisi kız biri erkek olmak üzere üç çocuğu vardı.
Hz. Hatice’yle evliliğinde ikisi erkek altı çocuğu oldu peygamberin. Oğullarını küçük yaşta kaybetti. Sonraki yıllarda kız çocuklarının Rukayye ve Ümmü Gülsüm’ün acısını da yaşadı. Vefatında sadece Hz. Ali’nin eşi Hz. Fatıma sağdı.
Hayatı boyunca Hz. Muhammed bir insanın başına gelebilecek ne varsa hepsini yaşadı demiştim. Hakarete, saldırıya uğradı, merasimlerle karşılandı. Alaya alındığı da oldu övgü seline muhatap olduğu da. Savaştı yendi, savaştı kaybetti, yaralandı... Sevdi, sevildi ama sevmeyeni de çok oldu. Hz. Hatice’nin vefatından sonra Medine’ye hicretinden üç sene evvel 55 yaşlarındaki Hz. Sevde’yle evlendi. Sonraki yıllarda nikâhına aldığı eşlerinin ise büyük bir kısmı savaşlarda şehit düşmüş Müslümanların ileri yaştaki hanımlarıydı. İçlerinde sadece Hz. Aişe daha önce evlilik yapmamıştı. 

Vahyin ağırlığı
Hayatının her anını ilahi misyonunu aklından çıkarmaksızın yaşadı Hz. Muhammed. İlk vahyi aldığında yaşadığı fiziki ve ruhi sarsıntının etkisi hayatının sonuna kadar devam etti. Göğsünün üzerine tonlarla ağırlıkla bastırıldığını, sarılıp sıkıştırılmışlık duygusu içinde bunaldığını unutmadı. Vahyin ağırlığına alışma devresiydi bu ama son  tebliği alıp vefatından önce Veda Haccı’nda ‘Dininizi tamamladım’ diye seslendiği Müslümanlardan görevi konusunda şahitlik isteyene kadar sürdü heyecanı... Vahye en fazla alıştığı düşünüldüğünde dahi bedenini ter içinde bırakan bir fiziki baskı hali içindeydi.
Maddi açıdan yoksul sayılabilirdi Hz. Muhammed. Kimilerinin sadaka teklif edeceği derecedeydi içinde bulunduğu şartlar. Ama hayatı boyunca kimseden yemek ikramı dışında bir şey kabul etmedi. Savaşlarda elde edilen ganimetten pay alıyordu oysa. Ancak elindekini yoksullara dağıtan, getirilen hediyeyi çevresiyle paylaşan biriydi. Her zaman çevresine umut aşılayan, hüzünlü değil neşeli; latifeyi seven, latife eden; kimsenin hakkına tecavüz etmeyen, gönül almakta tereddüt etmeyen, peygamberliğini haklılık gerekçesi olarak insanların önüne koymaktan çekinen biriydi. Tek kaygısı getirdiği tebliğin tahrif edilmesiydi. Bu nedenle Müslümanları okuma yazma öğrenmeleri konusunda teşvik etti, Kur’an’ın söylediği gibi ezberlendiğini, yazıldığını defalarca tekrar ederek ve ettirerek kontrol etmekten geri kalmadı.

Edebiyat uzak
Hz. Muhammed’in hayatı geleneksel anlatımlara dayalı Siyer-i Nebi’ler dışında günümüz sanatına konu yapılmadı. Sayısı bir elin parmakları kadar dahi etmeyen çoğu başarısız sinema filmi çekildi o kadar. Edebiyat da uzak durdu. Şiir dışında kalıpları kırmaktan, muhtemel eleştirilerin altında ezilmekten çekindi belki kalem erbabı.
Eldeki azımsanmayacak kaynağa rağmen hâlâ ne yeterince ne de doğru tanınıyor Hz. Muhammed. Çevresinde oluşan sevgi halesinin masallarla süslediği kalkan ürkütüyor sanatçıyı besbelli.

Nasıl anmalı?
Güzel bir ad ‘Kutlu Doğum...’ Diyanet’in başlattığı ve gelenek haline getirdiği bir kutlama oldu Hz. Peygamber’in doğum günü..
Ancak kutlamalara hüzün, kasvet havası hâkim. Ona duyulan sevginin boyutu, onun şefaatine ihtiyaç kamçılıyor elbette hüznü. Ancak herhalde artık bu sadece mistik yüzü olmalı ‘Kutlu Doğum’un... Hediyeleşme, tebrikleşme, neşelenme vesilesi olmalı Hz. Muhammed’in doğumu. Bilhassa çocuklar için... Keza seven herkes için... O yüzden ‘Sevgilinin günü’ diyorum haylidir.
Devletin, Diyanet’in, bireylerin aklına ‘Kutlu Doğum’ deyince sadece ağırbaşlı resmi toplantılar, paneller, Kur’an ve mevlid okutmak gelmemeli. Bunlar gerekli elbette, yapılmalı pek tabii ama konserler, yarışmalar v.s. ile halk katında festival havası da esmeli...       

Bu yazı 7,888 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 18 Nisan 2010 Doğum gününde sevgiliyi hatırlamak...
    • 3 Ekim 2008 Gerçek gündem ve eğlence
    • 14 Ağustos 2008 Bir test, 2 bin ölü!
    • 30 Temmuz 2008 İddianamenin şifresi
    • 12 Temmuz 2008 Ordu ne düşünür?
    • 2 Temmuz 2008 AKP davası ve Ergenekon
    • 26 Haziran 2008 Travma!...
    • 21 Haziran 2008 Yeni dönemde Tayyip Erdoğan ve...
    • 12 Haziran 2008 Yargı kılıf işlevi görmeye başlarsa!..
    • 28 Mayıs 2008 Kritik dönemeç
    • 21 Mayıs 2008 Mahkeme nasıl kışkırtılır?
    • 14 Mayıs 2008 Sahtelik, devlet ve siyaset
    • 8 Mayıs 2008 Erdoğan’ın yol haritası
    • 30 Nisan 2008 CHP değişirse her şey değişir!..
    • 23 Nisan 2008 Laikliği masaya yatırmak!
    • 16 Nisan 2008 Perdeyi kaldırmak
    • 9 Nisan 2008 AKP nasıl kurtulmaz?
    • 2 Nisan 2008 Tayyip Erdoğan
    • 26 Mart 2008 Başımıza gelenler...
    • 19 Mart 2008 Siyasi tarihin ayıplı sayfaları

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    9,583 µs