En Sıcak Konular
Star
Mehmet Altan
0 0 0000
Askeri sopa ile özen...
Dün, neredeyse bütün gün...
Televizyonun başında geçti.
Öğleye... Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın grup konuşmasıyla başladık.
‘...Bu Meclis bugüne kadar hiçbir vesayeti, hiçbir gölgeyi kabul etmedi, bundan böyle de kabul etmeyecektir’’ dediği dünkü konuşmasında beni en hoşnut eden şey, Başbakan’ın tüm konuşmasını ‘hukuk’ üzerine kurmuş olmasıydı... Bir önceki gelişmelere de, türbana da ‘hak ve özgürlükler’ anlayışının bütünselliğiyle yaklaşılmış olsaydı, bugün yaşanan sıkıntılar söz konusu olmayacaktı zaten. Hatta ‘sivil anayasa’ önceliğini kaybetmeyecekti.
***
Erdoğan haklı olarak Meclis’in ‘vesayet’ kabul etmeyeceğini söylese de, bugünkü rejim sadece ‘tek parti zihniyetinin’ değil, 12 Eylül’ün de vesayeti altında yaşayan bir rejim.
Her yaşanan gün, bize ayrışmanın ‘Kemalizm ile demokrasi’ arasında olduğunu göstermekte. Türkiye’nin temel sorusu şu:
‘Kemalist Cumhuriyet’ten Demokratik Cumhuriyet’e’ geçebilecek miyiz?
Eğer toplumsal olgunlukla geçilecek ise, 12 Eylül Anayasası yerine AB normlarında yeni bir anayasaya terfi edeceğiz. Devletin çatısı yeniden demokratik bir şekilde kurulmaz ve tek parti zihniyeti tasfiye edilmez ise, Parlamento tüm iyi niyete rağmen ‘vesayet parlamentosu’ olarak kalmaya devam edecek. Halkın değil, devletin Parlamentosu vasfını sürdürecek.
***
Neden? Bunu anlamak ve bir kez daha görmek için CHP Başkanı Deniz Baykal’ın konuşmasını dinlemek yeterliydi.
Öğleden sonra da onu dinledik.
Ne söylüyordu? ‘Olağanüstü bir laiklik düzenlemesi var Türkiye anayasasında: ‘Laiklikle ilgili bir değişiklik teklif dahi edilemez’ diyor.
53 tane Müslüman ülkede bir tek laik ülke var mı Türkiye’den başka? Yok.
Demek ki bu kendiliğinden ayakta kalamıyor. Özene ihtiyacı var laikliğin.’
***
Baykal da dáhil Kemalistlerin söylediği şu:
‘Burası Müslüman bir ülke, onun için ne laik olur, ne de demokrat.’
Peki, ne yapacağız? ‘Yapılacak iş laikliği askeriyeye havale etmek... Laikliği halka karşı askeriye koruyacak.’ Baykal’ın ‘özene ihtiyaç’ dediği bu. Ya askeriye, ya da onun bir türevi, ‘askeri laikliğe’ sahip çıkacak.
***
Baykal her ne kadar konuşmasında:
‘Bu düzenleme ezici çoğunluk tarafından kabul edilmiş.
Türk halkının laiklikle bir sorunu yok. Herkes özgürce ibadetini yaşıyor. Dini bayramlar coşkuyla kutlanıyor. Ezan beş vakit tüm Anadolu’da okunuyor. Herkes namazını kılıyor, orucunu tutuyor. Hacca gidiyor. Hacca gitmede tek sorun Arabistan’ın uyguladığı kotadır. Dini yayın televizyonlar, gazeteler var. Dini istismar eden partiler var...’ dese de, bu inandırıcı gelmiyor. Çünkü... Eğer ‘laiklik’ sorunu yok ise niye ‘Müslüman ülkelerde laikliğin kendiliğinden neden ayakta kalamadığını’ söylüyor?
Halk laik ise laikliğe kim sabotaj düzenleyebilir ki? Ve laiklik gibi ilkelerin en sağlam güvencesi, halkın bu ilkeye sahip çıkması değil midir? O halde... Kimin özeni, neyin özeni?
***
Geçenlerde Mine Şenocaklı bir röportajda sormuştu: ‘Rejim tehlikesi var mı sizce?’
Aynı şeyleri orada da söylemiştim:
‘Ben cami ve kışla etrafında siyaset yapanların kavgalarını garipsiyorum, sığ buluyorum. Rejim tehlikesi var mı? Laiklik elden gidecek mi? Bunlara karşı benim sorum da açık. Atatürk devrimleri oturdu mu, oturmadı mı? Oturduysa laiklik elden gitmez.
Oturmadıysa eğer, niye oturmadı bunu konuşmak lazım. Ayrıca laiklerin, Türkiye’de 12 milyon insanın 1 dolarla yaşadığını, 600 bin kişinin her gece aç yattığını, Davutpaşa’da üç kuruşa çalışan kaçak işçileri, işsizlik rakamının ortaya çıkarttığı ürkütücü tabloyu konuşmaları lazım. Zengin olmadan laik olunamaz. Bir toplum zenginleşmeden laik olmaz.’
Ve şöyle devam etmiştim:
‘Siirt’in bir mezrasında oturan adamın aklına, ‘Laik mi olayım, şeriatçı mı olayım?’ diye bir soru gelmez.
Laiklik, burjuvazi ile ortaya çıkmıştır. Bir yaşam biçimidir. Orta sınıf kent kadınlarının meraklı oldukları farklı yaşam biçiminin doğuşu, burjuvazinin iktidar olmasıyla mümkün olmuştur.
Özgürce yaşayabilmenin garantisi de, bir anlamda burjuvaziyle birlikte laiklik olmuştur.
Bir toplumda para harcama imkánları olmadığı vakit, yani soğan ekmek yiyip yatıldığı vakit, laiklik diye bir mesele olmaz.
Bugünkü Türkiye’deki sosyal yapı laikliği üretiyor mu, garanti altına alıyor mu, toplumun bundan çıkarı var mı? Bütün bunları tartışmadan, ‘Laiklik elden gidiyor’ demek Ankara’daki iktidar kavgasıdır.’
***
Olayların gelişimine ‘evrensel hukuk’ gözlüğüyle bakacak isek... Laiklik savunması, demokrasinin engeli olamaz. ‘Laikler’, halktan nefret eden bir tek parti anlayışını benimsemiyorlarsa demokrasiye geçişe, demokratik cumhuriyetin gerçekleşmesine yardımcı olmalılar...
Yoksa ‘laiklik’ Ankara’daki köhnemiş eski rejimin ‘kod adı’ olarak kalacak ve demokrasi düşmanlığı devam edecek. ‘Laikliğin’ özene ihtiyacı var ise, bunu halk sağlamalı.
Askeriye ve türevleri değil.
Bu yazı 1,347 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
3 Ekim 2008
Oku bakayım...
-
16 Ağustos 2008
Beş yıl önce neredeydiniz?
-
14 Ağustos 2008
Ahmedinejad’la...
-
12 Ağustos 2008
Saakaşvili Tolstoy okudu mu?
-
31 Temmuz 2008
‘Kapatma ama hırpala..’
-
14 Temmuz 2008
MİT’in Ergenekon listesi...
-
12 Temmuz 2008
İran savaşı yaklaşıyor mu?
-
10 Temmuz 2008
Ölümün askerleri
-
8 Temmuz 2008
Öksüz Çocuk Eldiveni...
-
5 Temmuz 2008
Dağbaşı
-
28 Haziran 2008
Bir Türk neye bedel?
-
26 Haziran 2008
Türkiye-Almanya
-
21 Haziran 2008
‘Kamuoyunu TSK çizgisine getirmek’...
-
13 Haziran 2008
Gerçekten cevap bu mu?
-
11 Haziran 2008
Askeri sopa ile özen...
-
2 Haziran 2008
Elitist mi, kitlesel mi?
-
1 Haziran 2008
Sizi muhatabınız belirler...
-
28 Mayıs 2008
Sivas’ın doğusu...
-
25 Mayıs 2008
Danıştay ne karar verecek?
-
24 Mayıs 2008
Birinci Cumhuriyet’in sonu mu?
Yazarlar
-
Mühürdar
-
Behiç Karahisarlı
-
Fahri Güven
-
Murat Bardakçı
-
Avni Özgürel
-
Mehmet Şevket Eygi
-
Muharrem Coşkun
Yorumlar
+ Yorum Ekle