En Sıcak Konular

Engin Ardıç
Sabah

Engin Ardıç
0 0 0000

Senato neydi?



Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin seksen sekizinci yılı kutlandı, senatoyu hatırlayan yok. Gençlerin kulağına şöyle bir çalınmışlığı var. Şaka maka, Cumhuriyet Senatosu kapatıldığı zaman doğan çocuklar şimdi yirmi sekiz yaşındalar...
("Asıl meclis" de kapatılmıştı, hem de iki kere, diye hatırlatmıyoruz; 23 Nisan haftasında neşe doluyor insan, kıllığın ne gereği var, değil mi efendim?)
Senato bizimle yalnızca on dokuz yıl birlikte oldu, 1961-1980... O kadar...
Ama onunla ilk tanışmamız değildi canım, meşrutiyet döneminde Meclis-i Ayan adıyla siyasi hayatımızda bulunuyordu... (Osmanlı İmparatorluğu'nu dedelerimiz değil de uzaylılar kurmuş ve yönetmiş olduklarından, bunun hatırlatılması da yakışık almayacaktır. Cumhuriyetin ilk iki yılında çok partili hayat vardı diye hatırlatınca ayıp kaçmıyor mu?)
Senato, 27 Mayıs darbesini yapan bürokratların ve onların dümen suyunda giden Kurucu Meclis seçkinlerinin, "asıl meclis" üzerinde kurmuş oldukları bir denetim örgütü, bir seçkinler topluluğuydu. Senatör olabilmek için üniversite diploması da şarttı.
Çünkü ülke yönetimi halka bırakılamayacak kadar ciddi bir işti!
Darbeciler, on dokuzuncu yüzyıl Fransası'nın "restorasyon" döneminde gözlenen bir ucube yaratmışlar, "Pair de France" tabir edilen aristokratlar gibi, ya da Büyük Britanya'nın ünlü "Lordlar Kamarası" benzeri (bunlar da "Peer"), anayasaya koydurdukları bir maddeyle, kendilerini ömür boyu doğal senatör atamışlardı! (O zamanın deyimiyle, kaydı hayat şartıyla tabisenatör.)
Ayrıca, senatonun büyük kısmı halkoyuyla seçiliyor, fakat bir kısmı da cumhurbaşkanı tarafından atanıyor ve bunlara da "kontenjan senatörü" deniyordu. Eh, Gürsel, Sunay ve Korutürk gibi adamların bu koltuklara "ne tür kişiler" atayacakları da belliydi, tarihte de yazar.
Darbeciler, emekli bürokratlar ve "bürokrat kuyrukçusu gazeteciler" falan için arpalık gibi görülüyordu senato... Ek gelir kaynağı...
Asıl işlevi, meclisin "yanlış işler yapmasını" önlemekti.
Beğenmediği kanunları veto hakkı vardı, kimi zaman da bunu kullanıyordu. Geri gönderiyordu.
"Hâkimiyet bila kayd-ü şart milletindir" ilkesi çöpe atılmış, "hâkimiyet uygun görüldüğü kadar halkın, ama esas olarak seçkin memurlarındır" ilkesi konmuştu onun yerine.
Cumhurbaşkanı da kanunları veto etmiyor mu, diyeceksiniz. Cumhurbaşkanı bir "seçilmiş"tir, ister meclis tarafından, ister doğrudan halk tarafından. Hiçbir atanmışın bu ülkenin kanunlarını denetleme ve veto etme yetkisi yoktur ve olamaz, olmamalıydı.
Kendini bir şekilde cumhurbaşkanına beğendirmeyi başarmış ve senatör yapılmış bir gazeteci, bir büyükelçi, bir genel müdür, kim oluyordu da meclisten çıkan yasayı onaylıyor ya da reddediyordu?
27 Mayıs darbecilerinin kurduğu bu sistem, 12 Eylül darbecileri tarafından ortadan kaldırıldı.
Çünkü, çok kötü yazılmış yeni bir anayasada cumhurbaşkanına tanınan olağanüstü diktatörlük yetkileriyle, artık bir de bu şekilde denetime gerek kalmamıştı! Ayrıca, Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu gibi son derece yanlış ve sakat iki yasayla, parti içi demokrasi ortadan kaldırılıyor, "lider diktasının" tabanı hazırlanıyor, yargı da yasama da, yürütmenin denetimine açılıyordu. Kuvvetler ayrılığı kurulmamış, ortaya "kuvvetler çorbası" çıkarılmıştı.
Şimdi, bazı yetkiler, bazı "mevziler ve mevkiler" ve "denetim mekanizması" halkın eline geçince, birileri tutuştular. Dağdaki çoban değilse bile, tornacının oğlu gelmişti!
Senatonun kalkmasına pişman mıdırlar bilemem ama, bu kez de Anayasa Mahkemesi'ni "senato gibi kullanmaya" eğilimli görünüyorlar! Hayırlı uğurlu olsun ama, bu saçmasapan düzene demokrasi demeyiniz, orta halli bir Batı üniversitesinin hukuk fakültesinde sınıf geçemezsiniz.
Peki ya siyasal bilimler fakültelerinde? Ben dekan olsam, kapıdan sokmam.



Bu yazı 1,401 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 19 Ağustos 2009 Öyle olmayacak Tarhan Bey
    • 3 Ekim 2008 Alman oğlu Alman
    • 16 Ağustos 2008 Solculuk bile yapılır
    • 14 Ağustos 2008 Frikik istiyorlar!
    • 30 Temmuz 2008 Cirmi kadar yer yakar
    • 14 Temmuz 2008 Bizim oğlan okumasın, dersaneci olsun
    • 12 Temmuz 2008 Sıcakta serin yazı
    • 5 Temmuz 2008 Kendini genel başkan sanan genel başkan
    • 28 Haziran 2008 Korporatizm
    • 27 Haziran 2008 Bu, gazetecilik değildir
    • 13 Haziran 2008 Tekniğini merak ettim
    • 11 Haziran 2008 Devr-i saadet
    • 1 Haziran 2008 Memleket mazbut, lakin matbuat...
    • 28 Mayıs 2008 Orada serbest
    • 26 Mayıs 2008 Panpan est un pantin, Zizi est une poupee
    • 25 Mayıs 2008 Psikolojik iç savaş
    • 24 Mayıs 2008 Aslında ödleri patlıyor
    • 21 Mayıs 2008 Lahındayk
    • 19 Mayıs 2008 Sieg heil!
    • 18 Mayıs 2008 Futbolcu aydınlar

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    11,441 µs