En Sıcak Konular

Yusuf Kaplan
Yeni Şafak

Yusuf Kaplan
0 0 0000

Medeniyet yoksa, medîne de, din de yok olur



Peygamberimiz, medeniyet kurmamıştı; ama din de kurmamıştı. Din'in önce “mekke süreci”nde hayat bulmasına, sonra da “medine süreci”nde hayat olmasına aracılık etmişti.

Peygamberimiz, zaten, bilfiil, “mekke süreci”ni de, “medine süreci”ni de hayata geçirmişti; medeniyet sürecinin ise temellerini atmıştı: Peygamberî çağrı, sadece peygamber çağına hasredilmemişti; bütün çağlara ve bütün insanlara hitap ediyordu.

Unutmayalım: Din, medîne ve medeniyet sözcükleri etimolojik olarak da, semantik olarak da, tarihî olarak da aynı anlam dünyasına ait sözcüklerdir. Bize yüklenen teklif, din'i hayata geçirmek. Medeniyet yok olduğu için, din, şu ân'da “Mekke”sinden de, Medîne”sinden de yoksun.

Bu konu, çok önemli bir konu. Eğer, medeniyet süreci işletilemezse, hayata geçirilemezse, din varolamaz; varolsa bile varlığını koruyamaz ve diğer varlıklara hem ulaşamaz, hem de hayat sunamaz.

Başka türlü söylemem gerekirse... Aslolan şey, bizim müslümanca yaşayabilmemiz ve varolabilmemizdir. Kur'ân'ın, ilâhî çağrı'nın atlanan bir boyutu var: İlâhî çağrı, bütün insanlığa ve bütün varlıklara hitap eder. Eğer biz de, müslümanlar olarak, tek bir müslüman şahsiyet olarak bile, diğer bütün varlıkları ve bütün insanları, yani özetle içinde yaşadığımız dünyayı ihata edecek şekilde Kur'ân'ı anlama çabasını ıskalarsak, Kur'ân'ı anlayalamayız. Başka bir ifadeyle, Kur'ân'ın sadece müslümanlara hitap ettiğini düşünerek hareket edersek, Kur'ân'ı anlamakta zorlanırız.

Buradan şöyle bir sonuç çıkıyor: Bir mümin, eğer, sadece İslâm'ı bilmekle yetinir; Kur'ân'ın sadece İslâm'la ilgili emirlerini ve nehiylerini alırsa, İslâm'ı hem anlayamaz; hem de hayatına aktaramaz; üstüne üstlük de, Kur'ân'ın müslümanları ve İslâm'ı konu edinen çağrılarının dışındaki çağrılarını ıskaladığı için, gözardı ettiği için, aslında Kur'ân'ın bizatihî kendisini, dolayısıyla ilâhî çağrı'yı ıskalmış, bir bütün olarak idrak edememiş olur.

Özetle, Kur'ân, sadece müslümanların ve İslâm'ın kitabı değildir. Kur'ân, elbette ki, münhasıran İslâm'ın kitabıdır; ama Kur'ân'ın hitabı, sadece müslümanlara değildir. Hâl böyle olunca, müslümanlar sadece İslâm'la ve kendileriyle ilgili hitapları muhatap aldıkları zaman, Kur'ân'ı bir bütün olarak muhatap almamış olurlar. Böylelikle, sorumluluklarını yerine getiremedikleri için, insanlığın felâkete sürüklenmesinin doğrudan sorumluluları olmuş olurlar.

Mekke ve Medine süreçleri, vasatı oluşturur. Mekke sürecinde İslâm ferdî düzlemde hayat bulur; medine sürecinde ictimaî düzlemde hayat olur. Medeniyet sürecinde ise ferdî ve ictimâî düzlemler kürevî düzlemde hayatiyet kazanır.

Medeniyet, bütün çağları ve bütün çağların insanlarını ihata eder. Her medeniyetin kendine özgü bir çağı, kendine özgü bir zeitgeist'ı vardır; ama bir medeniyet, ancak diğer çağlara enlemesine ve boylamasına, derinlemesine ve yoğunlaşarak açılabildiği, diğer çağlarla ilişkiye, irtibata, temasa geçebildiği ândan itibaren olur, oluşur ve varolur. Bütün çağlara açılamayan medeniyetler, kendi çağlarını, kendine özgü bir çağı da kuramazlar.

Mekke ve Medine süreçleri, esas itibariyle müslümanı ihata eder; müslümana ve müslümanlara hayat bahşeder. Medeniyet süreci ise, müslümanların aynı zamanda müslüman olmayanlara da hayat bahşettikleri bir “imkân”dır. Medeniyet'in ruhunu, Mekke ve Medine süreçlerinde oluşturulan vasat'ın ruhu oluşturur.

Mekke'siz ve Medine'siz medeniyet olmaz. Medeniyet olmadan da İslâm'ın çağrısı, bütün insanlığa ulaşamaz; dolayısıyla İslâm'ın çağrısının sürekli olarak kendisini tazeleyebilmesi imkân dahiline giremez. Medine sürecinde, İslâm, müslümanlar için hayat oldu; gayr- müslimler ise hayat buldu. Medine, gayr-ı müslimlerin mekke'sidir. Medeniyet ise, gayr-i müslimlerin medine'sidir.

Her dinin medinesi vardır; olmak zorundadır. Din'lere [inançlara, düşüncelere] saldırmak, hayat hakkı tanımamak demek, medinelere hayat hakkı tanımamak demektir. Medine, peygamberlerin yurdudur. O yüzden Kitabımız, bütün peygamberlerin, medîne'lere / şehirlere gönderildiğine özenle dikkat çeker. Peygamberler, medineye, medeniyet tohumları ekerler. Medeniyet tohumları, medinenin hayatiyetini sürdürme kaynaklarıdır. Hayatiyetini sürdüremeyen medine, hayatını da, dolayısıyla varlığını da yitirmekten kurtulamaz. Medeniyetin yitmesi, medinenin çökmesiyle, dinin de çözülmesi ve yok olmasıyla sonuçlanır. Medeniyet yittiği için İstanbul / medîne bitmiştir; din çözülmüştür.

Özetle, “mekke”, oluş / kevn'dir; “medine” varoluş / mekândır; medeniyet ise oluş'u ve varoluş'u varkılma imkânıdır.

Not: Bu yazıyı “yazdırttığı” için Gülnihal Ümit kardeşime teşekkürler...



Bu yazı 1,287 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 28 Temmuz 2008 Ergenekon'la “dolmuşa bindirilmediğimizden” emin miyiz?
    • 21 Temmuz 2008 Televizyonu dönüştürmek ve dil kurmak
    • 14 Temmuz 2008 Medya, nasıl seküler 'kilise'lere dönüştü?
    • 27 Haziran 2008 Travma ve yok oluş süreci
    • 27 Haziran 2008 Travma ve yok oluş süreci
    • 26 Mayıs 2008 Küresel İngiliz hâkimiyetine doğru (mu?)
    • 19 Mayıs 2008 İngilizlere dikkat!
    • 28 Nisan 2008 Laikçilik zırhıyla Türkiye'yi satıyorlar!
    • 25 Nisan 2008 Medeniyet yoksa, medîne de, din de yok olur
    • 18 Nisan 2008 Peygamberî çağ/rı
    • 24 Mart 2008 Çağa tanıklık, peygamberî soluk ve öncü varoluş kuşağı (2)
    • 17 Mart 2008 Türkiye bağımsızsa, Türkiye'yi bağlayan şey ne öyleyse?
    • 14 Mart 2008 Yalıtılmış masal perdesinden ruhsuz heykeller yapmak
    • 10 Mart 2008 "32. Gün"ün yaptığı şey televizyonculuk mu?
    • 3 Mart 2008 Aydınlanma mı dediniz? Peki, nerede Kant'ınız, Diderot'nuz, Voltaire'iniz?
    • 25 Şubat 2008 Kurumları kezzapladık, şimdi sıra insanlarda mı?
    • 18 Şubat 2008 Konya modeli
    • 15 Şubat 2008 Türkiye neden durdurulmalı; ama durdurulamaz?
    • 11 Şubat 2008 'Medya terörü' derhal durdurulmalı!
    • 4 Şubat 2008 21. yüzyılı "Türkiye" başlatacak...

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,733 µs