En Sıcak Konular
Star
Mehmet Altan
0 0 0000
Suni vitrini kıran adam...
Irk ve din arasında sıkışmış kalmış bu topraklarda ‘düşünce’ doğru dürüst hiç boy atamadı. Liberal ve Marksist düşünceye yapılan vurgu, Türklüğe ya da Müslümanlığa yapılan vurgunun yanında öyle cılız kaldı ki hissedilmedi bile...
Dün, ölümünün 15. yılında andığımız Turgut Özal, liberalizmin ‘ekonomik’ cephesini öne daha hızlı çıkarmıştı.
Liberalizmin siyasal yanı ise hep arkadan ve biraz da topallayarak geldi.
Halbuki piyasa ekonomisi, demokrasi ve insan hakları üçüz kardeştir. Bireyi devletin baskısına karşı koruyan liberal düşünce, bu üçüz haliyle gerçekten var olur...
Turgut Özal’ın ekonomik yanıyla başlattığı bu büyük dönüşüm, ardından Gümrük Birliği ile daha yerli yerine oturdu. Türkiye gerçek bir rekabet kavramıyla tanıştı ve rekabet üretir hale geldi...
Avrupa Birliği ile müzakere tarihi alma süreci de ‘demokrasi ve insan hakları’ konusundaki çarpık iskeletin ortaya çıkmasına ve genel hatlarıyla yeniden düzenlenmesine yaradı.
***
Turgut Özal’ın çizgisini önemseyen AK Parti, dalgalanma dönemini arkada bırakmak istiyorsa, İzmir 3. İktisat Kongresi’nde Özal’ın yaptığı konuşmayı da can kulağıyla bir kez daha dinlemeli. O konuşma, ‘içe kapanmacı, devletçi, bürokratik’ çizginin hamaset sosuyla bile yutulamadığını, bunun tersinin ise içerde ve dışarıda insanımıza imkán sağladığını, heba edilen on yıllar üzerinden gösteriyor.
Giderek artan bir şekilde liberalleşen dünyanın dinamikleri nedir?
Bunun içerdeki ve dışarıdaki manivelaları nerede?
Dünyada ve bölgemizdeki böyle bir anlayışın politikası ne olmalı? Bunun içerdeki toplumsal destekleri nasıl şekillenir?
Bunları doğru cevaplandıran, yola devam edecek, çelmeleyenler ise yenilecek.
Çünkü, evrenselliğe düşman bir ‘yerellik’ artık bitiyor...
***
Turgut Özal öncesi Türkiye bizim gençliğimizin Türkiye’siydi.
Nüfus çoğunluğunu köylünün ve esnafın oluşturduğu Türkiye’de, o dönemler vitrinin önünde oturan etkin bir orta sınıf vardı.
O orta sınıf, devletin bürokrasisi etrafında mevzilenmiş bir zümreydi. Elit bürokratlardan, üniversite hocalarından, aydınlardan oluşuyordu.
Devletin piyasanın önüne geçtiği, bürokrasinin halinin vaktinin daha iyi olduğu, bürokratik çember etrafında kümelenmiş olanların orta sınıfı temsil ettiği, daha eğitimli, daha nitelikli ancak geçimini devletin kaynaklarıyla sağlayan bir kesim...
Toplumun belki de en etkili kesimiydi.
Nasıl etkili olmasınlar?
En büyük ekonomik gücü devletin oluşturduğu, ciddi bir burjuva sınıfının bulunmadığı, en geniş kesimini de köylü ile esnafın oluşturduğu bir ülkede, okumuş, yazmış, Batılı, Osmanlı’nın Sarayı’ndan miras kalmış dar ama güçlü bir grup...
Herkes, Türkiye’yi onlar sanırdı.
Hayat, onları sahnenin ortasından çekince de...
Büyük gürültü koptu.
Şimdi yaşadığımız kavga, onların eski rollerini istemesinden kaynaklanıyor zaten.
Türkiye’nin değiştiğini bir türlü kabul edemiyorlar.
Bu yazı 1,365 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
3 Ekim 2008
Oku bakayım...
-
16 Ağustos 2008
Beş yıl önce neredeydiniz?
-
14 Ağustos 2008
Ahmedinejad’la...
-
12 Ağustos 2008
Saakaşvili Tolstoy okudu mu?
-
31 Temmuz 2008
‘Kapatma ama hırpala..’
-
14 Temmuz 2008
MİT’in Ergenekon listesi...
-
12 Temmuz 2008
İran savaşı yaklaşıyor mu?
-
10 Temmuz 2008
Ölümün askerleri
-
8 Temmuz 2008
Öksüz Çocuk Eldiveni...
-
5 Temmuz 2008
Dağbaşı
-
28 Haziran 2008
Bir Türk neye bedel?
-
26 Haziran 2008
Türkiye-Almanya
-
21 Haziran 2008
‘Kamuoyunu TSK çizgisine getirmek’...
-
13 Haziran 2008
Gerçekten cevap bu mu?
-
11 Haziran 2008
Askeri sopa ile özen...
-
2 Haziran 2008
Elitist mi, kitlesel mi?
-
1 Haziran 2008
Sizi muhatabınız belirler...
-
28 Mayıs 2008
Sivas’ın doğusu...
-
25 Mayıs 2008
Danıştay ne karar verecek?
-
24 Mayıs 2008
Birinci Cumhuriyet’in sonu mu?
Yazarlar
-
Mühürdar
-
Behiç Karahisarlı
-
Fahri Güven
-
Murat Bardakçı
-
Avni Özgürel
-
Mehmet Şevket Eygi
-
Muharrem Coşkun
Yorumlar
+ Yorum Ekle